Nihat Hatipoğlu'nu televizyonların en çok izlenen dinî karakteri yapan ne? Buna ilişkin analiz ve yorum denemesinde bulunalım! Her sene olduğu gibi yine Ramazan'da ekranlar iftar ve sahur programlarıyla dolu. Fakat hepsi bir yana, Nihat Hoca'nınki diğer yana!.. Onun programları reytinglerde en üst sıralarda, neredeyse zirveye oturmaya ramak kalmış vaziyette. Diğerlerinin esamisi okunmuyor.
'Tarz'dan başlayalım! Bir kere Nihat Hoca bu topraklarda ziyadesiyle aşina olunan ulema tavrından farklı bir duruş sergiliyor. Bilindik olan, 'otorite' tavrı. Ulemamız, 'bilgi iktidarı' eşliğinde üst perdeden hitabet tarzını içselleştirmiştir genellikle. Bu geleneksel 'ezici' tavır, ekranda da karakteristik karşılıklar buldu bugüne kadar. İsim vermeyelim ama genelde sitemkâr, birilerine haddini bildiren, üslup olarak haşin hocalar yabancımız değil…
Nihat Hoca ise yumuşak, neşeli ve sevimli. 'Rıfk' (yumuşaklık) onun performansında başköşede. Televizyon din bahis konusu olduğunda bu tip yüzleri daha çok sever. Amerika ekranlarında yaygın, 'televangelist' sohbetlerde de böyledir. Çünkü dinin televizyonda temsili, ekranın, Postman'ın deyişiyle "sekülarizm psikolojisi yaratmaya olan doğal yönelimi" ile uyarlı olmalıdır (N. Postman, 'Televizyon: Öldüren Eğlence', 1994, s. 132). Nihat Hoca, bu temsilin talep ettiği tipolojiye bizim dini coğrafyamızdan hayli uygun bir karşılık.
Sultan Ahmet Meydanı'ndan canlı yayınlanan iftar sohbetinde Türkiye'nin dört bir yanından, hatta yurt dışından gelen farklı yaş, cinsiyet, etnik kimliklerden kalabalığı kucaklayıp kuşatıyor. Fakat en önemlisi, kutsiyetin temaşa ile buluştuğu bir 'seküler' havanın hiç sorunsuz teneffüs edilebilmesi... Soru soranların arkasındaki insanlar, ibadet üzere buluşmuş olsalar da ekranda beliren kendi görüntüleri eşliğinde yakınlarına telefonla haber verip geniş geniş gülümsemelerle el sallıyorlar! Sanki bir sportif etkinlikte ya da festival ortamındaymışçasına!.. Böylece tam kutsallığın bağrında Postman'ın kaydettiği 'seküler psikoloji' karşılığını buluyor.
Aynı karşılığı kalabalığın içinde tesettürlü kadınlarla yan yana Hoca'yı dinleyen, başı açık, hatta hafif dekolte giysili kadınlarda da bulmak mümkün. Böyle bir genç kadından sıkı bir soru geliyor: "Kapalı bir kız eşi istedi diye açılırsa bu günah mıdır?"
Hoca'nın nüanslı cevabı özetle şu: "Bir bayanın başını açması onu dinden çıkarmaz. Fakat bir erkek örtüyü kabul etmiyorum, illa ki açılmak zorunda derse dinden çıkar. Karışmayalım! Örtünen-örtünmeyen, biz bunları ayırmıyoruz. Burada bakın birçok kardeşimiz açık. Hepsi başımızın tacı. Emre uymamak sadece günaha sokar ama onu inkâr, dinden çıkarır".
Nihat Hoca kabul eder mi bilinmez ama ben ona ve hitap ettiği topluluğa baktığımda gördüğümü tanımlama yolunda 'seküler İslâm' tabirini işlerliğe sokmak istiyorum. Dini, 'yaşam biçimi' olmaktan çok bir 'anlam haritası' olarak benimsetmeye öncelik veren bir tablo bu. Bilgiye 'sofistik' hâkimiyeti, adeta 'sufî' bir yumuşaklıkla karma becerisiyle renkleniyor. Hocalık gücünü dikey ve ezici değil, yatay ve eşitlikçi kullanmayla kendine çekiyor. Ve Allah'ın 'celal'ini hissettirip ürkütmek yerine 'cemal'iyle kisvelendiği için seyrine doyulmuyor.