İslam, dine girmede insanları zorlamayı reddetmiştir. "Dinde zorlama yoktur.
Çünkü doğruluk, sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim
tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam
bir kulba yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir."
(Bakara/256)
Tehdit, şantaj, zorlama veya kılıçla insanları Müslüman yapmak bu dinin metodu hiç olmadı. Fetih dönemlerinde de kişiler İslam'a girmeye zorlanmadı. Sadece tebliğ ve irşat yapıldı.
"De ki: Ey inkârcılar! Ben sizin tapmakta olduğunuz
şeylere tapmam. Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. Ben
sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak
değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır."
(Kâfirun Suresi)
Peygamber Efendimiz de akıl, ruh ve kalplere hitap ederek insanların özgür iradeleriyle İslam'a girmelerini istedi. Bu nedenle de İslam tarihinde savaşlar olmuş ama düşmanı zorlamak, çarmıha germek, işkencelerle öldürmek, yakmak, masumları toplu katletmek, idam etmek gibi onursuzca hiçbir faaliyet yürütülmemiştir. Masumlara, çocuklara, kadınlara, ibadethanelere, yaşlılara, savaşmayan ahaliye hiç dokunulmamıştır. Bunu görenler de dinlerini iradeleriyle terk ederek İslam'a girdiler.
YEMAMELİ SÜMAME
Bir gün Medine'ye Sümame
isimli bir süvari geldi. Kılıcını, kalkanını kuşanmış halde. Sahabe bu yabancıyı tanımadı. Ama ticaret veya seyahat niyetiyle gelmediğini de anladı. Zira görüntü, askeri bir amaçla gelen birini ihsas ettiriyordu. Sümame'nin halinden şüphelenen sahabe, adamı caminin sütununa bağladılar. Sonra Resulullah'ı haberdar ettiler. Efendimiz geldiğinde Sümame'yi tanıdı. Onun Benu Hanife aşiretinin lideri olduğunu biliyordu.
Efendimiz sordu:
"Niçin geldin Sümame?" Sümame, "Seni öldürmeye
geldim" demedi ama böyle olduğunu da Hz. Peygamber'den saklayamazdı.
Şöyle dedi: "Muhammed! Beni öldürürsen kan davasını yürütecek
bir adamı öldürmüş olursun. Bağışlarsan bunu unutmayacak
bir adamı bağışlamış olursun.
Yok fidye istersen buyur istediğini hemen getireyim."
Hz. Peygamber, "Sümame'ye dokunmayın, ekmeğini
ve suyunu ihmal etmeyin. 3 gün
de misafir edin" buyurdu. Sümame
camide o halde ikamet etti. Hz. Peygamber her gün geldiğinde
Sümame'nin hâlini soruyordu. O da yukarıda
yazdığımız cevabı veriyordu.
'ÖZGÜR BIRAKIN'
Sümame üç gün boyunca Hz. Peygamber'i ve sahabeyi izledi. Namazı takip etti. Okunan ayetleri dinledi. Tefekkür etti. Düşman olduğu Peygamber'i, şehrini ve dostlarını gözlemledi. Üçüncü günün sonunda Efendimiz,
"Sümame'yi bırakın" buyurdu. Bıraktılar. Sümame, mescide yakın yerde yıkandı. Gusül aldı. Sonra mescide geri döndü. Şöyle dedi:
"Tanıklık ederim ki Allah birdir. Ve yine tanıklık ederim ki
Muhammed O'nun peygamberidir." Ve Sümame, zorlama, tehdit, ölüm korkusu veya bir menfaat olmadan Müslüman oldu.
'EN GÜZEL YÜZ SENİNKİ'
Sonra Sümame, Hz. Peygambere dönüp şöyle dedi:
"Muhammed! Düne kadar yeryüzünde en nefret ettiğim yüz,
senin yüzündü. Şimdi ise en sevdiğim yüz senin yüzün oldu. Senin
dinin en nefret ettiğim dindi. Şimdi senin dinin
en sevdiğim din oldu. Senin şehrin en
nefret ettiğim şehirdi. Şimdi
senin şehrin en sevdiğim
şehir oldu. Umreye gitmek
isterim! Ne emredersin? Gideyim mi?"
Efendimiz onu müjdeledi ve
"Umreni yap" buyurdu. Mekke'ye gitti ve umre
yaptı. Mekkeliler, "Sen Müslümanlığı
kabul edip atalarının dinini inkâr ettin, sapıttın"
dediler. Cevaben şöyle dedi: "Bilakis mümin oldum. Hidayet buldum.
Muhammed'in yanında İslam'a girdim. Sizi uyarıyorum! Muhammed Peygamber'e
kötülük yaparsanız Yemen'den bir tek arpa tanesinin Mekke'ye girmesine engel olurum.
Yemen ile ticaret yapacaksanız bunun için Muhammed Peygamber'den izin almak
zorundasınız!"
ÜÇ GÜNLÜK TEFEKKÜR
Sümame bu noktaya nasıl ulaştı. Sadece 3 gün Hz. Peygamber ve sahabesini gözlemledi. Kuran ayetlerini duydu. İnsanların tevazuunu, abartısız yaşamını müşahede etti. İslam'a hayran oldu. Tam bir teslimiyetle, zorlanmadan, baskı olmadan İslam'a girdi.
Bu 3 günlük Müslüman'ın şuuruna bakın. Ne diyor Hz. Peygamber'e:
"Senin yüzün yüzlerin en güzeli oldu bana. Senin
dinin dinlerin en güzeli oldu bana. Senin şehrin şehirlerin en güzeli
oldu bana."
Tam bir bağlılık. Tam bir teslimiyet. Sorduğu soruya bakın:
"Umreye gitmek isterim, müsaadeniz var mı?" Üç günlük Müslüman. Üstelik kabile reisi. Mekke'de müşriklerle karşılaşıyor ve onları neyle tehdit ediyor: "Muhammed Peygamber'e ilişirseniz ticaret yollarınızı kapatırım. Sizi ekonomik olarak felç ederim."
60 YILDA BU ŞUURA ULAŞAMADIK
Şimdi bir Sümame'ye bakın bir de yıllarca Müslüman olarak yaşadığı hâlde bu teslimiyetin binde birini gösteremeyen Müslümanlara bakınız. Aklımızla oynayan binlerce tilki maalesef ruhlarımızı esir aldı. Tabii o dönemde öğrenci öğrenciydi, öğretmen öğretmendi. Sümame öğrenci, Hz. Muhammed (SAV) öğretmen. Başka ne beklenir ki!
***
ESMAÜL HÜSNA'YI OKUMANIN BELLİ BİR SAATİ VAR MI?
Esmaül Hüsna'yı (Allah'ın yüce isimleri) okumanın sınırlı bir zamanı yoktur. İstediğiniz zaman okursunuz. Ancak her gün en azından bir defa 99 ismi okursanız isabetli olur.
Bazı yerlerde
"Allah'ın isimleri ve bazı sureler şu sayıda okunursa şu
olur" diye yazıyor. Bu doğru mu?
Bazı sureler ve ayetlerin fazileti hakkında hadisler vardır. "Şöyle okunması iyi olur" tarzında Peygamberimizin yönlendirmeleri olmuştur. Bazı dualar hakkında da sabah-akşam okunmalı tarzında bilgiler var. Allah'ın yüce isimlerinin hangisinin hangi sıkıntılara çare olduğu hakkında ise âlimlerimizin tecrübeye dayanan bilgilerini bulabilirsiniz.
Geceleyin cenaze defnedilebilir
mi? Cenaze namazı kılınır mı?
Cenaze namazının yasaklandığı bir vakit yoktur. Kerahet vakti olarak anılan "güneş doğarken, ortadayken ve batarken" hariç olmak üzere her vakit cenaze namazı kılınabilir. Cenaze namazı yukarıda saydığım mekruh vakitlerde kılınırsa namaz geçerli olur ama mekruh, yani hoş olmayan bir iş sayılır. Ölü gece defnedilebilir. Gece defnedilmesini mekruh sayan âlimler var, ama zaruret halinde bunun sakıncası olmaz.
"Rahman arşa istiva etmiştir"
(Taha, 5) ayetini kısaca açıklayabilir misiniz?
Rahman, her türlü nimeti veren yüce Allah anlamındadır. Arş; kudret, azamet, yükseklik gibi anlamlara gelir. Burada; Allah'ın kudret ve hâkimiyetiyle bütün varlığı kontrolü altına aldığı vurgulanıyor. En büyük sultanlar belli zamanlarda iktidar sahibi olabilirler. Rahman olan Allah ise sonsuza kadar iktidar sahibidir. İnsanlar muktedir iken de esas muktedir olan Allah'ın gücüdür. Ayet buna işaret eder. Buradaki istiva, kuşatmak anlamındadır. Hâkimiyetine almak anlamındadır. Buradaki ifade, fiziksel bir temas anlamında değildir.