Kuran-ı Kerim'le aranız nasıl? Okuyor musunuz? Okuyorsanız nasıl okuyorsunuz? Okurken düşünüyor musunuz? Kuran mesajını yerli yerine yerleştirebiliyor musunuz?
Bugünkü yazımda insanlığın kitabı olan Yüce Kuran'a bakış tarzımızı sorgulayacağım.
Kuran'da insan meselesi
Kuran-ı Kerim'in asıl konusu insandır. Yüce Allah kitabında insanı muhatap alır ve insanlardan seçtiği peygamberlerini insana gönderir. İnsan kelimesi Kuran-ı Kerim'de 63 defa geçer. Ademoğlu (insanoğlu) kelimesi 6 defa, insanlar kelimesi 240 defa geçer.
İlk inen 5 ayette -Alak Suresi- insan kelimesi iki defa geçer.
Çok manidardır ki Kuran-ı Kerim'de inen ilk 5 ayette adlandırılan ilk cisim 'kalem'dir.
Yine bu ilk 5 ayette Yüce Allah 4 sıfatını anlatır. Ben Rabbım, ben en cömertim, ben yaratanım, ben öğretenim buyurur. Bunların yanında da insanın anne rahmindeki, 'alak-kan pıhtısı' halinden bahseder. İnsana, insanla ilgili olana, insanın hammaddesine işaret edilir. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) belleğine işlenen ilk 5 ayet, daha başta bu yüce kitabın derdinin 'insan' olduğunu gösterir.
Zorbalık ve mafyacılığa karşı Hz. Hud (a.s.)
Kuran-ı Kerim'e dikkatle bakılırsa her peygamberin toplumsal bir probleme, sapkınlığa, erozyona ve istismara karşı başkaldırdığını görebilirsiniz. Peygamberler 'ahlaksızlığın' her türlüsüne karşılar ama her birisi özellikle de birinde odak noktası olmuşlardır.
Ad kavmi Hz. Hud'u yalanladığında kendilerini güvende hissedecek güvenlikli binalar yapıyor; zorbalıkla, terör ve azgınlıkla geçiniyorlardı. (Şuara, 128-130) Hz. Hud'un bütün kavgası insan onurunu kıran bu oluşumu çökertmekti.
Toplumsal şirk mücadelenin bir tarafıydı. Bizler Kuran'a bakarken, hep bu noktaya odaklandık ama diğer yönü ihtimal ettik. Peygamberleri, sadece öteki âleme ait zannettik. Halbuki Peygamberlerin görevi bu âlemde başlıyor ve -şefaat hariç- görevleri bu âlemde bitiyordu.
Fesad ve azgınlığa karşı Hz. Salih
Semud kavmine gönderilen Hz. Salih yeryüzünde terör ve asırlığı, azgınlık ve taşkınlığı yayanlara direndi. (Şuara, 150 -152)
Kavminin aristokratlarıyla kavgalıydı. Zulümlerine karşı dik durdu. Sınır tanımayan bu azmışları normal daireye çekmeye çabaladı. Kuran-ı Kerim Hz. Salih'in bu konudaki çağrısıyla doludur. İnsanı, insandan korumak için mücadele eden Hz. Salih kavminin helak olmasına kadar direnmeye devam etti.
Cinsel sapkınlığa karşı Hz. Lut
Çağının cinsel sapkınlığına, azgınlığına, Livata'ya, (A'raf, 80; şuara, 165- 166) karşı mücadele eden Hz. Lut, günümüzün ve gelecek çağların bu türden dengesizliklerine karşı sembol bir isim olarak öne çıkmıştır. İnsan onurunu zedeleyen ahlaki yıkıma ve nesilleri tehdit eden sapkınlığa Kuran-ı Kerim Hz. Lut örneğini verir. Kuran der ki; Peygamber Hz. Lut'un ruhuyla donanmadıkça ahlaki zafiyetleri tedavi edemezsiniz.
Ticari sahtekârlığa karşı Hz. Şuayb
Eyke halkı da ölçü ve tartıya hile karıştırmakta, sahtekârlıkta, malları eksik tartıp parayı tam almada yani ticari ahlaksızlıkta insanlığın yüz karası sayılacak bir hayat yaşıyordu. Hz. Şuayb bu kul hakkı hırsızlarına karşı müthiş bir mücadeleye girişti. (Şuara, 175-189)
Sosyal hayatın dinamosu olan güven ve adalet savruldu mu düzeni ayakta tutan bütün temeller çökmüş demektir. Hz. Şuayb son dönemlerde hayli yaygın hale gelmiş olan ticari uyanıklığa, kaba ve zalim kapitalizme, sermayeyi zulme payanda yapmaya karşı mücadelenin sembolü olarak Kuran'da yer alır.
Kuran'da adı ve mücadelesi anılan her peygamberin, böyle insani bir misyonu vardır. Ama ne yazık ki çoğu kez Yüce kelamı bu tefekkür penceresinden okuyamıyoruz. İslam'ın, ahlaka yönelik hassasiyetini ihmal ediyoruz. Çağımız İslam düşünürlerinden Yusuf Kardavi bu hususa yazılarında çoğu kez dikkat çeker ve öldürücü hastalığımızın bu zafiyetimizden kaynaklandığını söyler.
Fıkıhta insani ağırlık
İslam fıkhına baktığınızda, 'ibadetlerle ilgili bölümün fıkhın -hukukun- genelinin ancak dörtte birine denk geldiğini görebilirsiniz. Fıkıh denilince aklımıza sadece ibadet geliyor. Ama fıkhın dörtte üçü, insan unsuruyla ilgilidir. İnsanların tasarrufları, alışverişleri, suçları, kira sözleşmeleri, cezaları vs. insani ilişkilerle ilgili yönü çok daha ağırlıklı bir yer tutar.
Netice itibariyle şunu demek istiyorum: Dini, biz uhrevi ve ahirete ait yönleriyle hep hatırladık. Yüce Rabbimizle ilgili hukuka dikkat ettik. Secdeyi ihmal etmedik. Hacca koştuk. Teheccüde kalktık. Duha namazını ihmal etmedik. İstihareyi işlerimizde manevi bir göz kabul ettik. Kandillerde dükkânımızı süsledik.
Bütün bunları iyi ki de yaptık. Doğru yaptık. Çünkü bunların hiçbiri ihmal edilmemelidir.
Ama bizler, insanı ihmal ettik. İnsanı kazanamadık. İnsanı önemsemedik. İnsani bakışı basite indirgedik. İnsanın yakınlarını öteledik. İnsanın Allah için yaşadığını bildik ama Yüce Rabbin kâinatı insan için yarattığını pek düşünmedik. Bizim problemimiz insani ve insani olanı yeniden inşa etmektir. Her mümini, bir insan bilip bir Kutsal gibi dokunulmaz bilip yüceltemedik. İnsanın bu kadar değerli olabileceğini, vahyin çekirdeğini oluşturabileceğini düşünemedik. Rabbine eğilmiş bir vücudun bütün cehennem ateşini söndürecek kadar asil olabileceğini düşünemedik.