Dünya Müslümanları, hak ettikleri saygınlığın, huzurun, refahın, insanca yaşamın, dik duruşun, evlatlarına insanca bir hayat sunabilmenin çok uzağındalar. İslam beldelerinin bir kısmında %20'lik azınlıklar büyük çoğunluğa hayatı zindan etmekte, kan dökmekteler. Dinlerini mezheplerine feda etmiş durumdalar. Kendilerine Müslümanlar.
"La ilahe illallah"tan anladıkları kayıtsız ve şartsız Allah'a iman değil, mezhep ve meşreplerini onaylayan bir ilaha teslimiyettir. Maalesef manzara budur. Halbuki onurlu bir Müslüman'dan, Allah'a iman, adalet, merhamet, elbirliği, barış ortamını tesis, dayanışma, problemlerde Kuranı Kerim'i hâkim tayin etme, en yakın akrabası bile haksızlık etmişse onun karşısına dikilme ve temiz bir hayatın akabinde ahirete gitmesi beklenir.
Müslüman ırkıyla, nesebiyle, aşiretiyle övünmez, Müslüman imanıyla, vicdanıyla, haysiyetiyle, insanlığıyla, onuruyla, bilinciyle, merhametiyle, kardeşlik şuuruyla övünür.
Müslüman iftira atmaz. Başkasını haksızca lekelemez. Fitneye ve lekelenmeye de direnir.
Müslüman kendi iffet ve onuruna düşkün olduğu kadar, başkasının iffet ve onuruna da düşkün olmalıdır.
Müslüman yılışmaz. El pençe durmaz. Eğilip bükülmez. Korkak, ikiyüzlü, karaktersiz olmaz.
Müslüman ırkını, aşiretini, nesebini bir üstünlük sebebi görmez. Çünkü babasını annesini seçemediği gibi yukarıda saydığım hususlarda da seçici olamaz. Niye bu ırktanım diye soramaz. Bununla da övünemez.
Müslüman dilini de üstünlük sebebi göremez, övünmez de yerinmez de. Cennete götüren dil olmadığı gibi, cehenneme götüren dil de yoktur.
Müslüman kendi evladına, akrabasına, dostuna gösterdiği özveriyi başkasının evladına da, akrabasına da göstermelidir. Göstermiyorsa ve yetkili bir makamda ise emanete ihanet etmiş olur. Zulmetmiş olur.
Müslüman kendi inancında olmayan insan hakkında da vicdanlı davranır.
Müslüman büyüklenmez. Kibirden nefret eder. Başkasının önünde eğilmesinden rahatsız olur. İnsanların kendisinden ürkmesinden ürker. Zalim ve diktatör gibi algılanmaktan utanır.
Eti senin kemiği benim mi?
Okullar açılıyor. Gençlerimizi, evlatlarımızı öğretmenlerimize emanet edeceğiz. Bu yazımızın başında önce şunu söyleyeyim: Öğretmen camiasının büyük çoğunluğuna büyük sevgim, saygım, sempatim vardır. Çoğunun öğrencisi için özel hayatından, sağlığından, huzurundan ödün verdiğini bilirim. Talebesinin cebine harçlık koyan hocaları bilirim. O türden güzel insanlar bu yazının konusu değillerdir. Ama öğretmenler içinde öylesi var ki onlar için "eti senin kemiği benim" demem. Asla demem. Aşağıdaki sözüm o türden insanlaradır. Eğitimin yüz akı olan hocalarıma değil.
Çocuk uyuşturucu kullanıyorsa
Olabilir ya, kötü bir alışkanlığa yakalanmıştır. Kötü çevreden etkilenmiş, belki ayağı kaymıştır. Sakın bu çocuğu dışlamayın. Sakın onları arkadaşlarının yanında rencide etmeyin, kınamayın. Onu bir hasta gibi görmeyin. Ona babalık yapın. Onu piyasadaki babalara yem etmeyin.
Çocuk tembelse
Olabilir ya, herkes fabrika ürünü değil ya. Kimisi geç anlar, kimisi az anlar, kimisi yanlış anlar. Tembel diye nitelediğin öğrenciyi anla. Cüzzamlı muamelesi yapma. Önce insanları tanı. O çocuğun yerine evladını koy. Evladına nasıl davranacak olursan ona da öyle davran.
En iyi olanı değil, en az anlayanı ölçü al. Bir daha anlat, bir daha. Anlayıncaya kadar, bir daha.
Çocuk yaramazsa
Olabilir ya. Haşarı, hiperaktif, ölçüsüz olabilir. Genç bu. Çocuk bu. Elbette olabilir. Belki ailesiyle derdi vardır. Belki kendisiyle barışık değildir. Belki birine sevdalanmıştır. Belki cep harçlığı yoktur. Belki, belki...
Ona kol ve kanat ol. İlgilen. Kendi evladının simasını gör onun yüzünde. Biliyorum böyle yapan çoktur. Ama vurdumduymaz, ilgisiz olan da az değildir.
Öğrenciyi cezalandırmayın
Şahit olduğum ve kulak misafiri olduğum iki olayı paylaşmak istiyorum; Okulun birinde -ismi bende saklıöğrenci hocasına saygısızlık yapmış. Ne yapmışsa artık kadın öğretmen, yönetici müdür yardımcısıyla konuşuyor; "Bu öğrenci sınıfta kalmalı." Yönetici itiraz ediyor; "Ama hocam notları iyi." Öteki bastırıyor, "ama bana saygısızlık etti, cezasını çekmeli."
Saygısızlığın bedeli bu mu olmalı? Sonuç ne oldu bilmiyorum.
Diğer bir örnek: Öğrenci sınıf mümessili. Sınıfı susturamamış. Hoca sınıfın yanından geçince mümessili soruyor, "benim hocam" deyince de tokadı yapıştırıyor. Hoca suçu ne bu çocuğun? Sınıfı niçin susturamadın. Suçu bu. Çocuk ne yapsaydı? Çete mi kursaydı, arkadaşlarıyla yaka-paça mı olsaydı? Susturamamış! Veli müdürü arıyor, "hocam ben çocuğumu arkadaşlarının yanında tokat yesin diye göndermedim" diyor. Ses yok müdürden. Siz bu öğrenciden artık bir randıman bekleyebilir misiniz? Arkadaşlarının yanında tokatladınız.
Eti senin kemiği benim mi?
Eli öpülecek ve eğitimin yüz akı olan hocalarım, öğretmenlerim için evet. Ama sayıları çok az da olsa bu türden insanlar için hayır. Sana et de yok, kemik de.
Çocuklarımız size emanet
Eli öpülesi hocalarım. Çocuklarımız size emanet. Anneler Ayet'el-Kürsi ile çocuklarını uğurlarken onları kadın öğretmene yani bir anneye; onları erkek öğretmene yani bir babaya teslim ediyorlar.
Çocukları anlayın. Toleranslı davranın. Onlara güler yüz gösterin. Onları kucaklayın. Başlarını okşayın. Ters davranırlarsa bile büyüklük edip bağışlayın. Onlara fırsat tanıyın. Bir daha, bir daha. Elbette kızgınlığınızın veya haklılığınızın sonucu olarak onların geleceğiyle oynamıyorsunuzdur. Çünkü siz en şerefli görevi yapıyorsunuz. Biliyorum çoğunuz buna layıksınız.
Ama ne olur, yukarıda örneğini verdiğim sıkıntılı insanlar varsa onları düzeltecek şeyler yapın. Onların vebalini yüklenmeyin. Binde bir de olsa bu örnekleri aramızda barındırmayın. Bu vesile ile tüm öğretmen ve öğrencilerimizin yeni eğitim ve öğretim yılını tebrik ederim.