Evin direği, babası olmak elbette büyük bir payedir ancak İslam babaya önemli sorumluluklar yükler
Ben kocayım", "Ben evin reisiyim" demekle her şeyin bittiğini zannediyoruz. Evin direği olmak, babası olmak elbette büyük bir payedir. Ama bir o kadar da büyük sorumluluktur. Hz Peygamber "Hepiniz çobansınız ve sorumlusunuz" buyuruyor. Çobanın en büyük özelliği emaneti aç gözlülere kaptırmamasıdır. Doğru yolu seçmek ve nereden gideceğini bilmektir. Çoban havayı ve araziyi iyi bilmek zorundadır. Peygamberimiz (sav) bir benzetme yaptığında ince düşünür ve öyle konuşurdu. Peki, babanın eşi ve çocuklarına karşı yükümlülükleri nelerdir? İslam babaya hangi sorumlulukları yüklüyor? Dilerseniz bunları tek tek düşünelim. 1- Baba ailesine Allah'ı, Peygamberi, Kur'an-ı, İmani konuları, vicdanlı olmayı, hak yememeyi, sevmeyi ve benzeri bütün erdemleri öğretmelidir. Elbette öğretecek birinin öncelikle bunları kendisinin bilmesi gerekir. 2- Ailesine helal rızık yedirmelidir. 3- Ailesine şerefli, asil ve erdemli bir isim bırakmalıdır. Aile reisi güzel özellikleri ile anılmalıdır. Ahlaksızlık, hırsızlık, yol kesicilik, sahtekârlık gibi ahlaki zafiyetlerle anılmamalıdır. 4- Doğan çocuğun kulağına ezan okumalıdır. Dünyaya geleni ezanla karşılamak, gideni ise kelime-i şahadetle uğurlamak bizim geleneğimizdir. Hz Peygamberin uygulamasıdır. Sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet okunur. 5- Çocuğu için akika kurbanı kesmelidir. Bu kurban bir şükür işaretidir. Doğumdan bir hafta sonra kesilir. Kesilmemişse, ergenlik çağına kadar kesilebilir. Peygamberimiz kendi çocukları gibi torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e de akika kurbanı kestirmiştir. Bu kurbanın eti dağıtılabilir, aile fertleri de yiyebilir. 6- Çocuklarına iyi bir isim koymalı. Kıyamet gününde insanlar kendi isimleri ve babalarının isimleri ile çağrılacaktır. Bu nedenle de onlara güzel isim vermeyi peygamberimiz emretmiştir. Temiz ve salih insanların, peygamberlerin, dini ve tarihi özelliği olan isimleri koymak daha uygundur. Peygamberimiz (sav) uygun olmayan isimleri daha sonra değiştirmiştir. 7- Çocukların dini, ahlaki ve müspet ilimlerde eğitimi sağlanmalıdır. Çocuğunu dini yönden eğitmeyen baba, çocuğunun ileride işleyeceği günahlardan elbette hissedar olur. Kur'an-ı Kerim " Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyun" (Tahrim suresi 6. ayet) emrini vermiştir.
İSLâM EDEPTEN İBARETTİR
"Hayânın hepsi hayırdır." (Müslim, İman) Hayâ; utanma duygusu, ayıplanan bir şeyin korkusuyla insanda meydana gelen mahcubiyet hissidir. Bir insanın tavır ve davranışlarında ölçülü olması, kötü ve çirkin işlerden uzak durması ve haddi aşmaması da hayâdır. Bu konuyla ilgili Hz. Peygamber (sav): "Hayâ imandandır" buyurmuşlar (Buhari, İman), Allah'tan hakkıyla hayâ etmemizi (Tirmizi) emretmişlerdir. Hayânın en üst mertebesi şüphesiz Allah'tan hayâ etmektir. Her an Allah'ın huzurunda bulunduğunu idrak eden Müslüman, dolayısıyla hoş olmayan davranışlardan kendini uzak tutar. Allah (cc), hayâ ve edep sahibi kullarını sevmekte ve Kur'ân-ı Kerim'de onları şöyle övmektedir: "(Zekât ve sadakalarınızı), kendilerini Allah yoluna adadıkları için yeryüzünde kazanç peşinde dolaşmayan fakirlere verin! Bilmeyen kimseler, iffet ve hayâlarından dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü yüzsüzlük ederek ısrarla insanlardan bir şey isteyemezler. Hiç şüphesiz ki Allah, yaptığınız her hayrı bilir." (Bakara, 273) Ahlâklı bir toplum meydana getirme gayesinde olan Rahmet Peygamberi (sav), şüphesiz hayâ duygusunda da zirve idi. O'nun tertemiz hayâsını Ebu Said el-Hudri (ra) şöyle anlatıyor: "Peygamber Efendimiz (sav), örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum, mübarek simalarından hemen anlaşılırdı." (Buhari, Münakıb) Peygamber Efendimiz'in üstün ahlâkını hayatlarına örnek edinen güzide sahabeler arasında da hayâ duygusu çok yüksek olanlar vardı. Örneğin hayâ timsali olarak tanıdığımız Hz. Osman (ra), bir gün Hz. Peygamber'i ziyarete gitmişti. Uzanmış bir halde odasında dinlenen Efendimiz, daha önce Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'i odasına kabul etmiş, sonra Hz. Osman içeri girdiğinde derhal ayağa kalkmıştı. Aişe validemiz; "Ey Allah'ın Resûlu, Ebu Bekir ve Ömer'e göstermediğiniz saygıyı neden Osman'a gösterdiniz?" diye sorduğunda, Hz. Peygamber (sav) Aişe'ye: "Meleklerin bile hayâ ettiği kimseden ben nasıl hayâ etmeyeyim? Osman çok hayâlı bir insandır. Eğer aynı halde ona izin verseydim, hayâsından ötürü ihtiyacını bana tam ifade edemezdi" buyurdu. (Müslim) Peygamberimizin yanında yetişen Enes bin Malik (ra) ise Efendimizin hayâsını şöyle ifade eder: "Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, kesinlikle hakaret etmez, mübarek ağızlarından kaba bir söz çıkmaz ve lanet etmezdi. Birimize kızacak olduğunda sadece: - "Allah iyiliğini versin, ona ne oluyor ki!..." derdi. (Buhari, Edeb) Edep ve hayâ dinimizde öyle kıymetli bir yere sahiptir ki; "İslam edepten ibarettir" denilse yanlış olmaz. Hz. Ali (ra) edebi şöyle över: "Kişinin edebi, zehebinden (altın ve gümüşünden) hayırlıdır." Hak dostu Hz. Mevlana ise iman-edep ilişkisine şöyle değinir: "Aklım, kalbime; "iman nedir?" diye sordu. Kalbim ise aklıma; "iman edepten ibarettir" dedi.
İBRAHİM ETHEM'İN DUASI
Rabbim! Sen fazilet sahibisin. İnsanlara sınırsız verensin. Ben hatalarla doluyum, affet beni! Senin hakkında şöyle düşünürüm: Derim ki; Rabbim beni bağışla. Bu duâm gerçek olsun. Bağışla beni, ne olur! Bana azap etme. Ben kabul ediyorum. Evet, nefsime ilân ettim günahlarımı. İnsanlar beni iyi birisi sanıyor. Hâlbuki sen beni affetmezsen insanların en kötüsüyüm Ya Rabbi! Senin isyankâr kulun sana geldi işte. Günahlarını da kabul ediyor. Bütün bu günahlarıma rağmen sen beni affedersen senin şanındandır. Bunu beklerim. Beni kovarsan peki kime sığınırım? Bütün günahlarım için duâ ediyorum. Eğer ihlâsım varsa, iyi niyetle yaptığım bütün tövbeleri kabul et, kurtar beni! Ey yardım isteyenlerin sığınağı! Sana sığındım. O zor günde, herkesin alnından tutulduğu o günde sen beni bağışla. Beni terk etme.