Birçok programımızda ve yazımızda, sahabe ve rivayet perspektifinden Hz. Peygamber'i (s.a.v.) anlatmaya çabaladık.
O'nu, iyi anlamak ve idrak etmek lazım. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) hem yücelerdekinin emini, güveniliridir ve hem de yerdekilerin. Dinimizin peygamberi ve vahyin ilk uygulayıcısıdır. O'nun bize ilettiği ilahi vahiy -ki biz buna Kuran-ı Kerim diyoruz- ile Cebrail'in O'na ilettiği pratik değerler -ki buna da sünnet veya hadis diyoruz- hayatımızı yönlendirmiştir.
Herhangi bir konuda önce Kuran-ı Kerim'e ve sonra da elbette ki Kuran'ın pratiği olan Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hem sözlerine ve hem de hayatına bakarız.
***
Bu yazımızda ise sadece Kuran ayetleri penceresinden O (s.a.v.) Efendimizi tanıtmayı istedim: En azından birkaç özelliğini. Bakın Yüce Rabbimiz, Peygamberini nasıl tanıtıyor.
***
1- "O kendiliğinden konuşmamaktadır. O'nun konuşması, ancak bildirilen bir vahiy iledir." (Necm, 3-4) Bu ayette Yüce Allah O'nun ilettiklerini övüyor.
2- "Muhammed'in gözü (Miraç'ta) oradan ne kaydı ve ne de onu aştı." (Necm, 17) Yüce Allah bu ayette miraç gecesindeki peygamberin edebini anlatıyor.
3- "Ey inkârcılar! O'nun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışır mısınız? Ant olsun ki, Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü." (Necm, 12-18) Yüce Allah Hz. Peygamber'in Miraç gecesi hiçbir yaratılmışa nasip olmayan büyük mertebe ve bağışlara ulaştığını bu ayetlerle anlatmış oluyor.
4- "Muhammed'in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı." (Necm, 11) Allah bu ayetle O'nun eşya ve kalbin hakikati arasındaki derecesine işaret etti.
5- "Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar." (Fetih, 29) Allah bu ayette peygamberimizin günahlardan uzak tutulduğunu belirtiyor.
6- "Seni şaşırmış bulup, doğru yola eriştirmedik mi" (Duha,7). Allah bu ayette O'nun hiçbir dinin etkisinde olmadan Peygamberliğe ulaştığını ve yolunun doğru olduğunu belirtiyor. Bu ayet vahiy öncesine ait durumu anlatıyor.
7- "Şüphesiz sen büyük ahlak üzerinesin." (Kalem, 4) Allah bu ayette Peygamberinin ahlakını, kişiliğini 'büyük' olarak niteliyor. Bu ne büyük bir şeref, ne büyük bir makamdır.
8- "Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiya, 107) Allah bu ayetle Efendimizin bütün insanlığa gönderilmiş, ırk coğrafya, çağ, dil ve dinler üstü görevinin olduğunu belirtiyor. Son elçi ve son vahiy. O'ndan (s.a.v.) sonra peygamber, Kuran'dan sonra kitap gelmeyecek.
9- "Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir." (Sebe, 28) O sadece Arabın, Acemin değil, bütün varlığın peygamberidir.
10- "Ey Muhammed! Seni insanlara Peygamber gönderdik. Şahit olarak Allah yeter." (Nisa, 79) Bir Peygamber ki, Yüce Rabbimiz "O'nun hakkında başka şahit de, mucize de aramayın. İşte ben şahidim" diyor. Hangi insan böyle bir dereceye varabilir.
Not: Kuran penceresinden peygamberimizin konumunu yazmaya devam edeceğiz. İnşallah.
***
Yitirdiğimiz bir güzellik: Ülfet
Yüce Allah canlıya ruh verdiğini şu zarif cümleyle anlatır: "Ruhumdan üfürdüğüm zaman" (Hicr, 29). Kendi öz ruhundan üfürdüğünü belirtiyor Yüce Rabbimiz. Kendinden. Her kul kendinde Rabbinden bir şeyler bulur. Kiminde Rahman, kiminde Rahim, kiminde Cebbar, kiminde Tevvab, kiminde ise başka bir ismin yansıması olur. Ancak bütün isimlerin gayesi, kul ile Rabbi arasındaki ülfeti yakalamaktır. Peki nedir bu Ülfet?
Ülfet kelimesine yakınlık, yalnızlığı giderme, uyuşma, cezbetme, huzur bulma gibi anlamlar yüklenmiştir. İnsan hem Rabbiyle ve hem de hemcinsiyle ülfet bulmalı. Ülfeti yakalamalı.
Hz. Mevlana bunu şöyle anlatıyor:
"Kuş ancak kendi cinsiyle uçar. Kendi cinsinden olmayanlarla görüşmek, adeta mezara girmek gibidir."
Bu ülfeti Kuran şöyle özetliyor aslında: "İyiler iyiler içindir. Kötüler de kötüler içindir" (Nur, 26). Ayet "olmalı" demiyor, "oluyorlar" diyor. İyi iyiyle ülfet bulur, kötü de kötüyle. Olay budur.
Tebessüm etmek, affetmek, hor görmemek ülfettir. Benliği aşmak, egoyu yıkmak, enaniyetten -yani hep ben, ben demekten- vazgeçmek ülfettir.
Yüce Allah'ın ruhundan, bizde de bir nefes var. O nefesi Rabbin yolunda ülfeti bulmada harcamak lazım. Bize yakın olanla halveti, ülfeti bulmak lazım. Ülfet lazım, çünkü ülfetin zıttı nefrettir. Allah muhafaza etsin müminin yüreğinde bulunmaması gereken bir haldir. Nefret zem edilmiş, kınanmış bir haslettir, haldir, durumdur. Rabbimiz, ruhundan ülfet üfledi, nefret değil elbette. Son söz, gönül sultanı Mevlana'nın olsun bu kelamda:
"Gülsuyu isen, yerin nurlu çehrelerdir. Necaset isen, her yerde sıkıntısın. Koku satanların vitrinlerine bak! Her cinsi kendi cinsiyle güzelleştirirler. Dürüst ve pak ruhları necis, kirli ruhlardan ayırmak için kitaplar, peygamberler göndermiştir. Düşüncen gül ise, Sen de bir gül bahçesisin."