İnsanlara karşı önyargılı olmak, İslam'ın yasakladığı davranışlardan biridir. Bu nedenle onları dinleyip anlayarak hüküm vermek gerekir. Müslümana düşen hataları ortaya dökmek, gıybetle onları incitmek değil, tersine örtmektir
Bizim doğru bildiğimiz yanlışlarımızdan birisi de insanlarla ilgili değerlendirmelerimizdir. Önyargılıyız çoğu kez. Bir tavrına bakıp insanları kategorize ederiz. Tanımak için fırsat tanımayız.
Birine kötü denmişse, ateş olmayan yerden duman çıkmaz, vardır bir yanlışı deriz. Bir yanlışı olmuşsa adamın, "Hay seni sahtekar" diye damgayı vururuz. Anlamaya çalışmayız. Hele dinlemeye hiç vakit ayırmayız.
İslam tarihinin en sert insanı olarak bilinen ve "Ben kınından çıkmış bir kılıçtım. Hz. Muhammed (SAV) beni kınıma soktu" sözüyle de bunu itiraf eden Hz. Ömer'in yanına bir adam geldi ve şöyle dedi. "Bir problemim var, çözemedim, bana yardım eder misin" dedi.
Hz. Ömer "anlat" deyince de anlatmaya başladı: "Benim bir kızım vardı. Onu cahiliye döneminde diri diri gömmek için toprağa koydum. Sonra da ölmeden çıkardım. Daha sonraki yıllarda önemli bir yanlışlık yaptı, zinaya düştü. Yaptığı bu yanlışlık onu o kadar sıkıntıya düşürdü ki, intihar etmeye yeltendi. Damarlarını kesti. Onu zor kurtardık. Kızım bu hadiseden sonra tövbe etti. İyi bir yönelişle Allah'a yöneldi. Şimdi ise kızıma bir talip çıktı. Onu evlendireceğim. Kızıma talip olanlar ise bu olaydan -zinadan- haberdar değiller. Şimdi sana soruyorum ey müminlerin emiri! Ben ne yapayım? Damat olacak kişiye, kızımın bu olayını anlatayım mı yoksa susayım mı?"
Kızın babasını büyük bir dikkat ve sabırla dinleyen Hz. Ömer, kızın yaptıklarını deşip hiddetleneceğine adama şöyle seslendi: "Adam! Allah'ın örttüğünü, ortaya saçmadığını, sen mi deşifre edeceksin? Allah'a yemin ederim ki, böyle bir şey yaparsan, yani kızının açığını yayarsan seni bu ülkenin insanlarına rezil ederim. Git ve kızını başından hiçbir olay geçmemiş namuslu bir kadın gibi evlendir." (İbnül Cevzi, Menakıbı Ömer, s. 169)
Hz. Ömer'in bu içtihadında günahlara karşı "settar-örtücü" olan İslam'ın derin izleri görülebiliyor. Çünkü yapısı gereği hesap soran, hiddetlenen ve dini koruma noktasında en toleranssız olan büyük bir şahsiyeti bu geniş yelpazeye çeviren Hz. Muhammed'den (SAV) başkası değildir. Bu satırlar gayrimeşru bir ilişkiyi meşru görmek değil, kulu Allah'la muhatap etmeye bir çağrıdır. Bu teraziyi Hz. Ömer'den daha iyi kuracak insan zor bulunur herhalde.
GIYBET VE İFTİRA...
Bir gün Hz. Aişe, kuması olan Hz.
Safiye hakkında "kısa boylu kadın" tarzında bir tarif kullanır.
Hz. Peygamber (sav) bu tanımlamadan rahatsız olur. Şöyle buyurur: "Aişe! " Sen öyle bir söz söyledin ki şayet bu söz denize karışsaydı, onun suyunu bile bozardı.
Hz. Aişe, " Ama ben iftira atmadım.Onun fiziğini tarif ettim" dese de Hz.Peygamber (sav) bunu kabul etmez ve şöyle açıklar: Onun yüzüne karşı söylediğinde onu rahatsız edecek olan şeyi onun arkasından söylersen, buna gıybet denir. Sen onda olmayan bir şeyi söyleseydin bunun adı iftira olurdu. (sav) daha sonra Miraç'ta gördüğü şu manzarayı aktarır: "Ben Miraca çıktığımda bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan insanlar gördüm. "Bunlar da kim?" diye sordun. Bunlar, insanların namus ve şereflerini arkalarından çekiştiren insanlardır, diye bana bilgi verdiler."
"KEŞKE GECE NAMAZI KILSA"
Abdullah ibni Ömer (r.a) anlatıyor: Peygamber Efendimiz zamanında, Sahabeden biri bir rüya gördüğünde mutlaka onu Rasûl-i Ekrem'e anlatırdı. Ben de buna imrenir içimden kendime şöyle derdim: "Keşke ben de bir rüya görsem ve Resûlullah'a anlatsam."
O dönemler henüz çok gençtim, yaşım küçüktü. Bir gün mescitte uyumuşken rüya gördüm. Rüyamda, iki melek beni alıp doğruca cehenneme götürdüler.
Cehennem, kuyu duvarı gibi taşla örülmüştü.
İki de direği vardı. Orada Kureyş kabilesinden bazı tanıdıkları gördüm ve gördüğüm şeylerden korktum ve: "Cehennemden Allah'a sığınırım Cehennemden Allah'a sığınırım Cehennemden Allah'a sığınırım!" diye bağırmaya başladım.
İşte o sırada onların yanına başka bir melek geldi, ve bana "Korkma!" dedi. Bir de elimde kalın ipek kumaş parçası gibi bir şey vardı. Onunla cennetin neresine işaret etsem, oraya doğru uçuyordum.
Bu rüyamı Peygamber Efendimizin eşi Hafsa ablama anlattım O da Rasûl-i Ekrem Efendimize söyledi.
Bunun üzerine Allah'ın Resûlü: "Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!" buyurdu.
BÜYÜKLERİN DUALARI
Hz. Ebubekir'in Duâsı
YaRabbi! Şu ahiret azığı az olan adama, lütfunla cömert davran. Hakikaten o; günahlarından dolayı iflas etmiştir, çaresizdir. Senin kapına gelmiş, kapına sığınmıştır. Ey kudreti sonsuz Allah'ım, onu boş çevirme! Şu kulunun günahları çoktur hem de çok fazladır. Sen çok olan günahları da bağışlarsın. Bu kul, çaresizdir; gurbetteki yolcu gibidir. Günahkârdır; kapına sığınmış, rahmet dileyen bir fakirdir. O hep isyan etti... Unuttu seni ve nimetlerini. Hata üzerine hata yaptı. Sen ise bütün bunlara rağmen iyilik üzerine iyilik ettin. Sonsuzca verdin, hep verdin, tükenmez hazinenden isyankârlara da verdin. Rabbim! Günahlarım, kum taneleri kadar çoktur! Doğrudur, sayılmayacak kadar fazladır. Ya Rabbi ne olur günahlarımın hepsini affet, en güzel şekilde arınmış kıl beni!
SORU - CEVAP
1- Müslüman bir kişi günah işlediği zaman imanı yok olur mu?
Müslüman kalmak ya da İslam'a girmek için Kelime-i Şehadet'e inanmak yeterli olacaktır. İbadetleri ihmal etmek veya günah işlemek kişiyi dinden çıkarmaz ama günahkâr yapar.
2- Ölünün 52. günü var mı?
Ölenin 40. veya 52. günü şeklindeki uygulamanın dini bir kaynağı yoktur. Ama kişi vefat eden yakınının 40. veya 52. gününde hayır yapacaksa, mevlid veya hatim okutacaksa bununda sakıncası yoktur. İstediğiniz gün istediğiniz iyilikleri yapıp, vefat edenin ruhuna gönderebilirsiniz.
3- Gelinim torunlarımı bana göstermiyor. Allah bunu kabul eder mi?
Ne olursa olsun gelininizin böyle bir hakkı yoktur. Dünyanın en güzel nimeti olan torunlarınızı, evlatlarınızı, kimse sizden kaçırmamalı. Bu günahtır, zulümdür.