Büyük Halife Hz. Ali az ama öz konuşurmuş. Sözleri, Kuran edebiyle yıkanmış  gibiydi. Onun içindir ki her sözü Kuran'ı Kerim'in bir tefsiri - açıklaması -  olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) büyük imamı tanımlarken şöyle derdi; 'Ben  ilmin şehriyim. Ali de o şehre girilen kapısıdır.'
 Hz. Ali bir gün İbn Kuvva'ya şöyle diyordu; "Öncekilerin ne dediğini biliyor  musun? Sevdiğini, dostunu ölçülü sev, çünkü bir gün gelir o dostun düşmanın  olabilir.
 Düşmanına da ölçülü buğz -nefret- et, çünkü düşmanın bir gün olur da dostun  olabilir." (Tirmizi,1957, İbn Ebi Şeybe,7/260) Belki bu söz şöyle anlaşılmalı;  Her sırrını, her halini dostunla paylaşma. Sana ait bir mahremin kalsın. Her  dostun, her sırrını bilmesin. Herkesle lazım olduğu kadar sırrını, özelini  paylaş. Bazısıyla çok, bazısıyla az.
 Kızdığına, düşmanlık ettiğine de insaf et. Sınırını aşma. Utanacağın şeyleri  yapma. Gün gelir ihtiyacın olur veya gün gelir dost olursun da yüzüne bakarken  hep utanırsın.
 
 İmparatorlar imparatoru
 Hz. Resul (s.a.v.) insanı toprak gibi mütevazi olmaya davet ederdi. Kendisi de  son derece mütevazıydı. Büyüklenmekten nefret ederdi. Büyüklenenlerden de uzak  dururdu. Onun için torunu
 Hz. Hasan (r.a.) dua ederken kendisi için 'kulcuk' ifadesini kullanırdı. Kul  kelimesini bile belki kendine büyük görürdü. Hz.Hasan dua ederken hep ;  'Kulcuğun kapında Allah'ım derdi'
 İşte bu Hz. Hasan (r.a.)'ın ders aldığı dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bir gün  soruldu. Allah'ın en sevmediği isim nedir diye? O (s.a.v.) şöyle cevap verdi:  "Yüce Allah katında isimlerin en çirkini, adamın 'melikül emlak -padişahların  padişahı- olarak isimlendirilmesidir.
 Medyada bolca okuyorsunuz; imparator, yaratıcı, kralların kralı, tapılacak  insan-haşa-, kutsal adam, sanatın ilahı, popun ilahı ve benzeri berbat ifadeler.  Bu ifadeler; hem kullanan ve hem de muhatab olan için hakikaten sıkıntılı  ifadelerdir. Bu tür aşkın ve azgın ifadelerden, sıfatlardan dolayı tövbe etmek  lazım ve kullanmamak gerek.
 
 Hırsımızı kontrol etmeliyiz
 İnsan gariptir hakikaten. Kendini garantiye alır. Yetmez, evlatları için  didinir. Bu yetmez torunlarına gelecek hazırlamaya çabalar. Bu da yetmez  torunlarının torunlarına çalışır.
 Onun için eskiler, insanın gözünü toprak doldurur demişler.
 İnsan çalışmalı. Kazanmalı. Meşru yoldan olduktan sonra çok da kazanabilmeli.  Zekatını ve yardımını yaptıktan sonra mesele yok. Yok da, bu ölçüsüzce,  hesapsızca saldırı neden?
 Ne zaman kazanma hırsımızı dizginleyeceğiz? Ne zaman bu bana yeter, geri kalan  da başkasına diyeceğiz.
 Bu hırs doğru değil. Bu hırs menzile vardırmaz. Bu hırs, gayri meşru yollara da  itebilir insanı. Dikkat edin, hırsını kontrol edemeyenler hırslarının en azgın  zamanlarında hep kaybettiler.
 Her şey benim dediklerinde, hiç bir şeyin kendisine ait olmadığını anladılar.  Dönülmeyecek yere vardılar. Ve eskilerin dediğine uğradılar. Gözlerini toprak  doldurdu.
 
 Milli Eğitim Bakanı'nın dikkatine
 Gazeteleri okuduğumuzda gördüğümüz insan manzaraları ürkütüyor. Bir taraftan  kadına şiddet, öte yanda uyuşturucu kullanımı, acımasızlık, ağır ve incitici  üslup başkasının hukukuna saldırı gibi yığınla dağınıklık ve tahammülsüzlük.
 Ekolojik dengeyi bozuyoruz. Trafikte kural tanımıyoruz. Yediğimiz gıdanın  poşetini, içtiğimiz içeceğin kutusunu ana caddenin içine fırlatabiliyoruz. Bize  yakışmayan ne varsa hepsini yapıyoruz.
 Bütün bu yapılanlar dinen de haram.Dinen de kabul edilemez. Haram ve helal  kavramı sadece ibadetlerle sınırlı değildir elbette. Caddeden geçerken arabandan  yükselen ve uyuyan insanı evinde rahatsız eden müziğin sesi bile haram içinde  düşünülmelidir.
 Yakışıksız, tahammülsüzlük ve saldırganlık noktasında ne hale geldiğimizi  öğrenmek istiyorsanız, bir insanın hakkında çıkan sıradan bir haberin akabinde  internetteki yorumlara bakmanız yeterlidir. Ne iffet, ne namus, ne kutsal, ne  aile mahremiyeti ve ne de vicdan adına hiçbir kırıntı bulamazsınız - yorumlarda.  Tam bir teref -azgınlık- hali hakim sosyal medyaya. İstisnalar bir yana.
 Peki Sayın Milli Eğitim Bakanımızdan ne istiyoruz. Neden onun dikkatine diye  başlık kullandım.
 Avrupa ülkelerinden birinde şehir merkezinde gezinirken şuna şahit oldum.  Anaokulu veya ilkokul seviyesinde bir grup öğrenci, öğretmenlerin kontrolünde  trafiği, nereden geçip geçemeyeceklerini nasıl geçeceklerini öğreniyorlardı.
 Bir başka öğrenci grubuna yoldaki (olmayan) çöpler gösteriliyordu. Bir diğer  gruba, otobüse veya tramvaya sırayla nasıl binileceği öğretiliyordu. Yani  toplumla nasıl entegre olunacağı, ortak alanların nasıl kullanılacağını  öğretiyorlardı.
 Sayın Bakanım! Biz bizden vazgeçtik. Kamu spotlarını çoğaltıp belki  olumsuzlukları azaltabilir veya nispeten kontrole alabiliriz. Ama lütfen anaokul  - ilkokul düzeyinde bu tür pratiği olan eğitimi istisnasız her öğrenciye, her  yerde uygulatın. İsmini siz bulursunuz ama 'adab ile ilgili özel ders koydurun.  Gelecek nesli kurtaralım. Kuran'ı Kerim, siyer, dersleri ne kadar büyük bir  inkılapsa, matematik, coğrafya ne kadar elzemse, bu ders ve eğitim de o kadar  elzem. Çocuklarımız bizlerden daha güzel, daha yakışan bir hayata dokunsunlar.  Bu rahatsız edici çirkinlikleri azaltalım. Okulda konuşmakla olmuyor. 
 Ağacı yaşken düzgün bükelim.
 
 Kötü zan yasaklanmıştır
 Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki: Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)'i şöyle konuşurken  duydum.
 "(Kötü) zandan sakının. Çünkü zan, sözün en yalanıdır. Birbirinizin kusurlarını  araştırmayın. Birbirinizle gereksiz yere rekabet etmeyin. Birbirinize sırt  çevirmeyin. Birbirinize haset etmeyin.
 Birbirinize kin beslemeyin. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun." (Buhari, edeb,  58, Müslim, edeb, 28)
 Sahabeden Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle derdi. Malı çalınan kişi sürekli olarak  'malımı şu çaldı, falanca çaldı' diyerek zanda bulunur. Sonunda kötü zannından  dolayı hırsızdan daha büyük günaha girer.
 Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu sözleri "Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan  kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın.  Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini  yemekten hoşlanır mı?
 İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok  kabul edendir. Çok merhamet edendir. (Hücurat,12) ayetin tefsiridir.  Açıklamasıdır. Bizler bırakınız zandan yola çıkmayı, bazen zan olmasa bile  iftira atıyor, karalıyoruz.
 NOT: ATV'deki programlarımıza 18 Eylül tarihinden itibaren başlayacağız  inşaallah. Her perşembe akşamı 'Dosta Doğru'; Cuma sabahı saat: 08:00 - 10:00  arası 'Soru Cevap' ve Pazar günleri saat 10:00'dan itibaren 
 'Kuran ve Sünnet' programlarıyla huzurunuzda olacağım.