Bundan 15 yıl öncesini düşünün. Üzerimizden 28 Şubat tankı geçmiş. 'Siyaset Meydanı'; 'Ceviz Kabuğu'  gibi tartışma programlarının oluşturduğu bir bulanıklık var. Dini anlamada  tedirginlik ve gerginlik had safhada. Din magazin vasıtası yapılmaya çalışılmış.  Paparazzi programlarının mezesi gibi takdim ediliyor.
 Namaz vakitleri tartışmalarla üçe indirilmiş! Tavuk kurban olur mu olmaz mı  konuşuluyor. Dine karşı, karşıt bir din hamlesi var.
 Din konusunda cami cemaatinin elbet bilgisi var. Bazı dini hareket ve  tarikatların da... Ama evdeki hanımlar, camiye gitmeyenler, gençler kulaktan  duyma bilgilerle yetiniyorlar.
 Özellikle 'tesettür'  gibi hassas konularda yeterli bilgisi olmayan; cumaları kılan, kendini sade  Müslüman sayan milyonlar var. Din onların hayatının önemli bir paydası değil;  kandil gecelerinin hatırlanan kandil simidi, belki güzel bir mesaj belki birkaç  rekat namazdan ibaretti.
 
  Dine soğuk olanı kazandık 
  İnsanımızın ciddi bir kısmı dine mesafeliydi. Dinden ürküyorlardı. Çünkü TRT  1'deki resmi dini bilgilendirme dışında dişe dokunur bir din programı yoktu.
 Televizyonlarda din adına kavgalar, mülahazalar, çamur atma gayretleri diz  boyuydu. Seyirciye parmak sallayarak din anlatan arkadaşlarımız hayli  revaçtaydı.
 Dinden korkmuş ve hatta uzaklaşmış milyonlar vardı. Her türlü bid'at, hurafe,  tahrifat, tahribat, önü açık şekildeydi. Belli odaklarca dini kitaplar sipariş  ediliyor ve resmi bir din dizayn ediliyordu.
 
  Dini hassasiyeti olmayan TV'ler 
 Bir kardeşiniz olarak ben, 28 Şubat sonrası sayın Uzan'dan devr alınmış ve sonra  Sayın Aydın Doğan'a satılmış olan Star TV'de din programına başladım.  Radyolarda, konferans salonlarında yeni bir hamle başlattık. Bu yola çıkarken  tek bir hedefim vardı: 'Hz. Peygamber'in (s.a.v.) kişiliği ve örnek şahsiyeti  etrafında davayı pratiğe dökmek. Modeli işaret etmek. Bunun için Efendimiz'in  (s.a.v.), sahabenin çok net anlatılması gerekiyordu. Ürkütmeden, korkutmadan,  itmeden, uzaklaştırmadan. Dini dinlemeye pek de hevesli olmayan milyonları dini  konularda aydınlatmak, onları radyo, konferans ve TV başında tutmak gerekiyordu.  Ulaşmanın yolu buydu. Ulaşılmayan geniş halk kalabalığına varmak lazımdı. Önce  ilgi uyandırılmalıydı. Dikkat çekilmeliydi. Akılda kalacak bir tebliğ metodu  uygulanmalıydı. 
  
 Yeni bir metot geliştirdik 
 Hafif bir fon eşliğinde, içten gelen duygusallıkla Hz. Peygamber (s.a.v.) ve  sahabe hayatı ile milyonları dinle yeniden harmanladık. Milyonlarca insan birçok  sahabiyi yeni duydu. Bu ilgi ve beraberinde anlatılan konulara ustaca  yerleştirilmiş bilgi ile milyonlar "ne  oluyor"  demeye başladılar. Programlarımız evden eve, daireden daireye, parktan parka  konuşulur oldu. Kitleler, zaten dini seven insanımız Hz. Peygamber'i (s.a.v.)  daha da sevdi. Sahabeyi öğrendi. Dinin korkulacak bir şey olmadığını gördü.  Evlerde İslam konuşulur oldu. 
  
 *** 
 Bize rastlayıp da din konusunda korkumuzu yenmemizi sağladınız diyen, namaza  başlayan, içkiyi bırakan, özgüveni artan, vicdanı harekete geçen yüzbinlerce  izleyicim var. Konferans salonlarında eğer 15-20 bin insan toplanıyorsa bunun  elbette bir sebebi var.
 Dini programlar izlenme potasına girdi: TV'ler ilk kez 'dinden reyting'  gördüler. İtibarsızlaştırılmış dini programlar, itibar görmeye başladı. Kavga  için TV'lere çağırılan hocalar dini anlatmak için çağırılır oldular. Böylece  kapılar din programlarına açılır oldu. Sahur ve iftar programlarında patlama  yaşandı. Rekabetler bile yaşanır oldu. Hayatında dine dair bir endişesi olmayan  birçok kanal sahibi din programı yapar oldu.
 
  Din üzerinden kavgayı bitirdik 
  İşin çarpıcı tarafı da; biz bu hamleyi dine mesafeli TV'lerde başardık. Bu  nedenle de 'dini medya'  bizim bu gayretlerimizi hiç yazmadı. Hiç anlatmadı. Görmezden geldi. Yok saymaya  çabaladı. Üvey evlat muamelesi yaptı. Ama biz hiç aldırmadan yürüdük.Çünkü doğru  isen, yol arkadaşların melekler olur.
 Artık ekranda kavga bitti. Tavukhorozdan kurban olur mu tartışmaları bitti. Din  üzerinden İslam'ı ve dindarı hırpalamak dönemi kapandı. 
  
 Mısırlı Sümeyye'yi yayına almak için 
 Bu noktaya gelmemiz kolay olmadı. İlahi okumak için stüdyomuza gelen sakallı bir  ilahiciyi stüdyoya almak için az uğraşmadık. "O  çıkmazsa yayını terk ederiz"  dedikten sonra ancak alabildik. Ya Mısır'dan gelen Kuran okuyucusu Sümeyye?  Sümeyye ,başını açsın öyle okusun diyen yöneticiye 'ne  saçmalıyorsunuz!'  nasıl böyle bir şey teklif ederiz deyip kabul ettirinceye kadar alnımız terledi.  Masa başından değerlendirmek ne kadar kolay. 
   *** 
 Biz önce 'iman ve ilgi' sonra 'bilgi'; sonra 'ilmihal'  ; sonra da 'detay' ve 'soru cevap' yöntemiyle dine olan ilgiyi artırmaya  çabaladık. İnsanlara bilgi dayatan, jakoben bir bakışla değil; onların  anlayacağı gibi sokakta yürüyerek bilgiyi dozuna göre aktardık. Artık istediğimi  yapmış oldum. Yapabildiğimi. En azından her evde Hz. Peygamber (s.a.v.)  tanınıyor, konuşuluyor, merak ediliyor. İşte bu yeter. Beni tatmin eden budur.  Bugün gözüm açık değil artık. 
  
 Nedir İslam'ı yaşamak? 
 Büyük kitlelerde İslami pratik oluştu. Nedir İslami pratik! Allah'ı sevmektir,  Peygamber'i anlamaktır, Kuran'a yönelmektir, sahabiyi tanımaktır, tesettürdür,  namazdır, içkiden uzaklaşmaktır, kul hakkına girmemektir, İslam ahlakıyla  ahlaklanmaktır, iftira atmamaktır. Ve hatta, bir kesimi dine düşmanlıktan  vazgeçirmektir.
 Düne kadar 'haç' kolyesini takan sanatçı 'hilal'  kolyesine döndüyse, en azından umre algısı oluştuysa, en azından İslam'dan  ürkülmemesi gerektiğini gördüyse, sahur programında sabahın saat 03.00'ünde  ATV'nin Sahur programı için onbinler Sultanahmet meydanına kendi imkânlarıyla  akıyorsa, işte İslam'ın sosyalleşmesi, pratiğe dönüşmesi ve kitleleşmesidir.
 
  Biz ne yaptık? 
 Biz şu 10 yılda bununla yetinmedik. Ama her yaptığımızı da şova çevirip  anlatmadık. Sakladık. Gizledik. Hiçbir yardımımızı ilan etmedik. Fakat en  azından, artık lazım olan kadarını söyleyeyim: 
  Ankara  Gölbaşı'nda 5 katlı bina yaptık, 200 öğrenciyi alim yapmak için ücretsiz orada  okutacağız. Tamamen aile olarak bunu inşa ettik ne yardım istedik, ne yardım  diledik. Ne de bağış aldık.
 Ankara  Gölbaşı'nda 5 katlı bina yaptık, 200 öğrenciyi alim yapmak için ücretsiz orada  okutacağız. Tamamen aile olarak bunu inşa ettik ne yardım istedik, ne yardım  diledik. Ne de bağış aldık. 
  Bağlum  ilçesinde yine kızlara yönelik bir bina yapmak için faaliyete başladık. Burada  da 200 kız öğrenciyi din konusunda alime yapacağız. Burayı da kendi ailevi  imkânlarımızla başaracağız.
 Bağlum  ilçesinde yine kızlara yönelik bir bina yapmak için faaliyete başladık. Burada  da 200 kız öğrenciyi din konusunda alime yapacağız. Burayı da kendi ailevi  imkânlarımızla başaracağız. 
  Sayısı  100'e ulaşan öğrenciye burs veriyoruz.
 Sayısı  100'e ulaşan öğrenciye burs veriyoruz. 
  Bugüne  kadar 'Günlük Dualar' kitabımdan 500 bine yakın eseri seyirciye ücretsiz  ulaştırdık, gönderdik. Göndermeye devam ediyoruz.
 Bugüne  kadar 'Günlük Dualar' kitabımdan 500 bine yakın eseri seyirciye ücretsiz  ulaştırdık, gönderdik. Göndermeye devam ediyoruz. 
  50'ye  yakın kitap; 200'e yakın kaset, cd ve dvd çıkardım. Bunların gelirlerinden  yığınla hayırlı iş yaptık.
 50'ye  yakın kitap; 200'e yakın kaset, cd ve dvd çıkardım. Bunların gelirlerinden  yığınla hayırlı iş yaptık. 
  Bugüne  kadar (14 sene boyunca, öncesi hariç) 4 bin konferans verdim. Her konferansıma 5  bin kişi gelmişse 20 milyon insanla kucaklaştım.
 Bugüne  kadar (14 sene boyunca, öncesi hariç) 4 bin konferans verdim. Her konferansıma 5  bin kişi gelmişse 20 milyon insanla kucaklaştım. 
  2000'e  (Dosta Doğru, İftar, Sahur, Soru-Cevap, Kuran Sünnet ve Kandiller) TV programı  yaptım.
 2000'e  (Dosta Doğru, İftar, Sahur, Soru-Cevap, Kuran Sünnet ve Kandiller) TV programı  yaptım.
  6000  saat yayın yaptım.
 6000  saat yayın yaptım. 
  
 Buz dağları eridi 
  Ülkenin dine bakış kimyasını, Rabbin lütfuyla değiştirdik. Genleriyle oynadık.  Kapıyı açtık. Yolu açtık. "Yürüyün burada"  dedik. Cemaat kurmaya çabalamadık. Arkamıza kitleleri toplamadık. Bu büyük  teveccühü şahsi ikbal veya menfaat için hiç kullanmadık. Hiç kimseyle maddi  hiçbir işimiz olmadı. Ne bir ihalede, ne bir iş takibinde, ne bir arazide, ne  şunda, ne bunda işimiz olmadı. Alınterimizi helal dairesinde değerlendirmeye  çabaladık. Etrafımızı hep kolladık. 
 
  Çamur at izi kalır 
  Şimdi bu hizmetin tümünü etkisiz hale getirmek, tümünü lekelemek,  etkisizleştirmek, İslam'a ve Hz. Peygamber'e olan bu yönelişi engelleyecek  maddesel bir algı oluşturmak için çamur atan yalancı ve iftiracılarla  karşılaşıyoruz.
 Şu otelde kaçak bir kat var, gibi yalan, dolan ve iftira dolu haberlerle bütün  bu hizmetleri akamete uğratmaya çabalayanlar var. 35 odalı bir butik otelimiz  var. Arkadaşlarla,borçlanarak, kendi alınterimizle kurduğumuz bir mekân. Hem  misafirimizi ağırlıyor hem giderini karşılayacak bir ağırlama yapıyor. Bu mekânı  devleştirdiler. Manşet yapacak kadar kendilerini kaybettiler iftira attılar. Bu  mekân alındığında 4 katlı, bugün 4 katlıdır. İşte belgesi. "İftiranızı  geri çekin"  desek de duymazdan geldiler. Yalan söylediler. Tekzip ediyoruz. Yayınlamıyor.  Vicdanınız yok mu, bu iftiralardan ne beklersiniz diyoruz utanmadan  sırıtıyorlar. Çünkü kendi iradeleriyle değil, talimatla saldırıyor ve çamur  atıyorlar. Biz hepsinin farkındayız. Emir verenleri de... Derdimiz dünyalık  olsaydı; gökdelenler diker, siz de ancak gölgesinden geçerdiniz. Önümüze konulan  siyasi veya farklı imkânlara balıklama atlardık. Elbette biz yazıyoruz, melekler  de yazıyor. Allah da en yüce ve şaşmaz hakem olacaktır. Mahkeme-i Kübra'da bu  iftiracıların imanına talip olacağım. Bu yalan ve iftira haberlerini yapan,  yayan, vesile olan kim varsa, asla hakkımı helal etmeyeceğim.Çünkü onların  derdi, benim anlattıklarım.Gücünüz bizi susturmaya yetmeyecek. 
  
 Necip Fazıl'la bitirelim 
 Bizim bütün bu dini faaliyetimizi haset gözüyle eleştirenler var. Yeni yeni yola  çıkmışlar. Bizim alnımız terlerken onlar yoktu. Yarın bir sıkıntı olsa yine yok  olacaklar. Üstad Necip Fazıl; zor zamanlarda ortada olmayıp, kurulan imkânlarla  piyasaya kendini arz eden yeni yetmelere şöyle demişti bir mülakatta: "Biz hohlaya hohlaya buz dağlarını erittik. Şimdi ortalık çamurdan geçilmiyor.