Bizler dini sadece ibadet alanına hapsettik. Halbuki din; hem iman (inanç), hem ahlak hem de ibadetle muamelat (davranışlar) alanında bizi yönlendirir. Yüce Yaratıcı'nın hayatın herhangi bir alanını sağır ve dilsiz bırakmasını beklemek Allah'ı anlamamaktır. Nitekim, "Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?" (Müminun/115) buyuruluyor. Biz inananlar veya hiçbir şeye inanmayanlar hayatın onurlu akışı için gerekli olan bu adap ve görgü kurallarını önemsemiyoruz. Belki basit görülebilir bunlar ama inanınız ki bunlar toplumun sağlıklı bir kimliğe bölünmesi için şarttır. Bu tür kuralların temeli hadis kitaplarında "edep, adap" gibi başlıkla hayli önemli bir yer tutmuştur. Dilerseniz bazı kuralları özetleyelim:
YOLA TÜKÜRÜP ÇÖP ATMAYIN
Giyim kuşamda ölçülü olmalıyız. Toplumu rahatsız edecek bir giyim kuşam yadırganır.
Yemek yerken başkasını tiksindirecek bir görüntü vermek çirkindir. Kaşıkla yenecek yemeği elle yemek hoş değildir.
Yemek yiyen insanlara sadece dille selam vermek, tokalaşmayı yemek sonrasına bırakmak daha isabetlidir.
Yemeğin üzerine hapşırmamak, aşırı yememek, yemeğe üflememek adaptandır.
Yemeğin içindeki bir taneyi (mesela zeytini) yoklayıp yemeden tekrar tabağa koymak çirkindir.
Yemekte hiç konuşmamak gibi çok konuşmak da adaba aykırıdır.
Selam verirken selamı alabilecek durumda olana selam verilmelidir.
Kişi ilk tanıştığı kişiye kendini tanıtmalıdır.
Yola tükürmek, sümkürmek, çöp atmak adap dışılıktır.
Toplu taşıma araçlarında makyaj tazelemek hoş görülmez.
Trafikte devamlı korna çalmak, öndeki arabayı kırmızıda da geçmeye zorlamak kul hakkıdır.
Yapmacılıktan sıyrılıp doğal olmak edeptendir.
KİMSEYİ HOR GÖRMEYİN
Eşe "hatun, sevgili eşim, gözümün ışığı" gibi iç ısıtıcı hitaplar sevgi bağını güçlendirir.
Komşuları rahatsız edecek her şeyden uzak durmak gerekir.
Yaşlı olan, ilim açısından saygın olan kişilerin önünde saygısız bir tavır içinde olmak çirkindir.
Karşısındakinin fikirlerini tahammül gösterip dinlemek edebin gereğidir.
Kafede, toplu yerlerde kahkahayla gülmek görgüsüzlük olarak görülür.
Hizmet eden kişiyi aşağılamak kişilik bozukluğudur.
Başkalarını hor gören, aşağılayan bir görünüm içinde olmak çirkindir.
Engellileri küçümseyen bir bakış veya söz son derece kötüdür.
İnsanlara gereksiz polemik faydasız ve yaralayıcıdır.
Başkasının masasında oturan kişilerle ilgilenmek, bakışlarla rahatsız etmek uygun değildir.
Herhangi birini rengi, dili, konuşması veya ekonomik durumu itibarıyla aşağılayıp kibir göstermek edepsizlik olur.
Polemiklerde saygısızlık, küfür ve hakaretten uzak durulmalıdır.
Laf olsun diye konuşmak kişiyi yüceltmez.
Bir insana sırf makamı, mevkisi veya parasından dolayı özel ilgi gösterip abartmak çirkindir.
YARDIMSEVER VE NAZİK OLUN
Arabalara gaz verip yerleşim bölgelerinden sürat ve yüksek sesle geçmek saygısızlıktır.
İyi ve sıkıntılı günlerde dostlar, komşular aranmalıdır.
Yeni taşınan komşuya hoş geldin ziyareti adaba uygun bir davranıştır.
Erkeklerin giyim ve kuşamlarının absürt, hoş karşılanmayan, uçuk ve gören herkesi rahatsız eden tarzda olmaması gerekir.
Kadın nasıl tesettüre davet edilmişse, erkek de edep ve adaba öyle davet edilmiştir.
Toplu ulaşım araçlarında imkân dahilinde yaşlılar, kadınlar ve çocuklu kişilere yer verilmelidir.
Misafirliğe gidildiğinde ölçülü, edepli ve ev sahibini rahatsız etmeyecek bir görüntü içinde olunmalıdır.
İnsanların mahremi araştırılmamalıdır.
İnsanların yanlış tavırları onu aşağılamadan düzeltilmelidir.
Komşunun eşini kardeş, evladını evlat ve annesini anne bilmek gerekir.
Nazik, sevecen, edepli, ölçülü, samimi, içten, görgülü, yardımsever, haktan yana, adil ve vicdanlı olunmalıdır.
KUDSİ BİR HADİS
Yüce Rabbimiz, kudsi (anlamı yüce Allah'a, sözleri Hz. Peygamber'e ait) bir hadiste şöyle buyurur:
"Ey insanoğlu! Sen bana karşı insaflı davranmıyorsun. Ben nimetlerimle sana sevgi gösteriyorum. Sen ise
isyanlarınla bana nefret gösteriyorsun. (Ben sana iyilik
yapıyorum, sen ise bana kötülük yapıyorsun.) Benim sana iyiliklerim sürekli iniyor. Senden ise sürekli kötülük
akıyor. Benim şerefli meleklerimden bir melek, senin işlediğin kötülükleri sabah-akşam bana iletiyor.
Ey insanoğlu! Sen, sendeki kötülükleri başkasında görseydin ona hemen kızardın. Halbuki ben, sendeki
kusurları görmeme rağmen senden nefret etmiyorum." (Deylemi, Hz. Ali'den)
GECEYİ İBADETLE GEÇİRENLER
Bişr, Ebu Hanife, Malik b. Dinar, Süfyan-ı Sevri, İbrahim Ethem tüm gecelerini ibadetle geçirirlerdi. Bişr'e dediler ki: "Gece biraz uyusan." Şöyle cevap verdi: "Geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanan Hz. Peygamber sabaha kadar namaz kılar, ayak altları şişerdi. Ayakları kan damlatırdı. Ben ise tek bir günahımın bağışlandığını bilmiyorum."
İSLAM'DA BÜYÜK
GÜNAHLAR NELERDİR?
Büyük günahların sayısı hakkında bir rakam telaffuz etmek zordur. Bunların sayısını yüzlerceye çıkaran âlimler olmuştur. Bu konuda Kuran ayetleri ile sahih hadisler esas kaynağı oluşturmaktadır. Örnek olarak şu hadisi verebiliriz. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: "Kişiyi helak eden yedi büyük günahtan sakının. Bu günahlar; Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, bir insanı haksızca öldürmek, tefecilik yapmak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, günahsız mümine bir kadına zina iftirası atmak." (Buhari, hd: 2767, Müslim, hd. 89).
Her tövbe Allah tarafından
kabul görür mü?
Her tövbenin Allah katında kabul görüleceğine inanılır. Ancak tövbenin kabul olması için bazı şartları vardır. İşlenen günah, Allah'ın haklarını çiğnemek şeklinde olmuşsa tövbe için üç şart gerekir: Günahtan tam sıyrılacak, işlediklerine tam pişman olacak ve bir daha o günaha dönmeyeceğine karar verecek. İşlenen günah kul haklarına aitse buna dördüncü bir şart eklenir. O da hakkı gasp edilen kişiye hakkını geri vermektir.
Yıldıznameye inanılır mı?
Yıldıznameye bakarak gelecek hakkında kehanette bulunmak yanlıştır. Bunu yapmak da buna inanmak da doğru değildir. Peygamberimiz (SAV) gelecek hakkında kehanette bulunmanın büyük günahlardan olduğunu belirtir. Gaybı ancak yüce Allah bilir.
Bakara Suresi'nin 219. ayetini
anlamakta zorlandım. Bu ayet hakkında sizin görüşünüzü merak
ediyorum.
Bu ayetin son bölümü infak, Allah yolunda iyilik yapmakla ilgilidir. Meali şöyledir: "...ve sana neyi fakirlere vereceklerini soruyorlar. Deki; afv..." Buradaki afv kelimesinin "fazlalık, her şeyden az, malın en iyisi, aileden arta kalan sermaye" gibi anlamları vardır. Yani ayetten ihtiyacınız dışında kalan bütün parayı fakirlere dağıtın yorumu çıkarılabilir. Nitekim büyük sahabe Ebu Zerr el- Gıfari (RA) bu ayetten ve "kenz" ayetinden böyle bir çıkarımda bulunmuş ve bir Müslüman'ın sermaye biriktiremeyeceğini, zaruri ihtiyacı dışındaki bütün parayı dağıtmak zorunda olduğunu söylemiştir. Ancak bu ayetin zekâtla ilgili ayetle neshedildiğini söyleyen İbn Kesir gibi âlimler de vardır.