Günahkârın tövbe etmesini kabul etmesi bile lütuftur. Düşünün, sizi Allah yaratıyor, imkân veriyor. Can veriyor, nimet veriyor, evlat veriyor. Yediriyor içiyor. Ve bunların karşılığında "iyi insan olun, Rabb'inizi tanıyın, şükredin, iyilik edin, merhamet edin, yetimi kollayın, zulmetmeyin, hak yemeyin, kul hakkına el uzatmayın, adil olun" istiyor.
Peki, insan bütün bu nimetlerin karşılığında ne yapıyor? Etrafınıza bakarsanız ne yaptığını görürsünüz. Rabb'ini unutuyor, inkâr ediyor, bencilce davranıyor. İşine gelene helal, işine gelene haram diyor. Haram yiyor, buna da kılıf buluyor. Bütün bunlara rağmen Rabb'i insanı ümitsiz, umutsuz bırakmıyor, şans tanıyor. Hangi günahı işlerse işlesin kapıyı kapatmıyor.
"Elini aç ve beni hatırla, tövbe et, pişmanlık duy, yönel bana seni affedeyim" diyor. Engin rahmete bakın. Affın yüceliğine bakın. Yaradan yaratıp nimet verdiğine sonsuzca keremde bulunuyor. Kendisini inkâr edene bile vermeye devam ediyor. Nanköre veriyor, inkârcıya veriyor, secde etmeyene veriyor, Rabb'ini bilmeyene veriyor. Hiç esirgemiyor. Yaratmanın karşılığında maddi bir beklenti de istemiyor.
LİMİTSİZ BİR BAĞIŞLANMA
Kişi inançla veya eylemle, amelle ilişkili günahlar işleyebilir, inkâr edebilir Rabb'ini veya kitabını. Veya Peygamber'ini veya iman esaslarından birini. Sonra tövbe edip pişmanlık hissederse Allah bu dönüşü kabul eder. Yeter ki kişi (mümin) samimi olsun.
Veya kişi namazı terk etti. Orucu bıraktı. İçki içti, kumar oynadı. Gayrimeşru işler yaptı. Herhangi bir haram işledi. Sonra pişman olup tövbe etti. Samimi oldu; Allah diledi mi affeder.
KUL HAKKINA DİKKAT!
Yüce Allah'a yönelik kusurlarda Yaradan'a tövbe yeterli olabilir. Ama ortada kul hakkı varsa, helalleşmek de önemlidir. Zira kul hakları ahirette ayrı bir hesap gerektirir. Ahirette ilk görülecek hesap, kulların birbirlerine karşı işledikleri hukuksuzluktur. Kişi cennete girecek amelleri işlemiş olsa bile kul hakkıyla ilgili günahtan helalleşmeden cennete giremez.
NASIL TÖVBE ETMELİYİZ?
Tövbe, pişmanlık demektir. Bu pişmanlığı Allah'a arz edip samimi davranmaktır. Tövbe bir itiraftır. Kişinin nefsiyle hesaplaşmasıdır. Kendisini sorgulamasıdır. İşlediği günahtan gerçek anlamda pişman olmasıdır. Bu nedenle tövbe için şu şartlar konulmuştur:
1- Tövbe edilen günahlardan tam sıyrılınacak.
2-
Tövbe edilen günahtan pişmanlık duyulacak.
3- Bir daha o günaha dönülmeyecek.
4- Kul hakkı yerine iade edilecek. Bu tür tövbeye Kuran-ı Kerim "nasuh" tövbesi adını veriyor. Tam bir tövbe. Bozulmayacak tövbe. Dönüşü olmayan tövbe.
BÜYÜK GÜNAHLAR BAĞIŞLANIR MI?
Elbette, yeter ki niyeti doğru olsun. Bağışlanmayacak, affedilmeyecek hiçbir günah yoktur. Mümin ümitsiz olmaz. Kişi tövbesini bozsa da yine tövbe etmelidir. Bin kez tövbesini bozsa da yine tövbe etmelidir. Zira Allah'tan başka gidecek yer yoktur. Günahları bağışlamak niyetinde olacak olan Allah'ı engelleyecek kim var ki?
SAMİMİ İTİRAFTA BULUNALIM
Güzel bir tövbe için öncelikle güzel bir abdest ile iki rekât namaz kılmak tavsiye edilmiştir. Şart olmasa bile tavsiye edilmiştir. Sonra kişi ellerini Allah'a açıp içini döker. Rabb'ine yalvarır. Onunla konuşur gibi samimi itirafta bulunur. Bir daha o günaha dönmeyeceğini söyler. Ve de dönmez, sözünde durur. Elinde varsa fakire sadaka verir, tövbe öncesinde veya sonrasında. Anne ve babasından dua ister. Fakirleri sevindirir. Haram olanı terk eder. Kötü sözler söylemez, gıybetten, suistimalden, küfürden vazgeçer. Saldırganlık huyu varsa vazgeçer. Kimseye şiddet uygulamaz. Hakaret etmez. Kuran'dan bildiğini okur. Peygamber Efendimize salat ve selam söyler.
PEYGAMBERİMİZ BUYURUYOR
Efendimiz şöyle buyuruyor: "Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir." Hocalarımız her cuma bu hadisi minberde okurlar. O hâlde ümitsizliğe bu dinde yer yoktur.
***
FARKLI DİNLERİN MENSUPLARI AYRI BİR YARATICIYA MI İNANIYOR?
Hayır, yaratıcı değişmez. Onu anlatan veya tanıtanlar değişir. Ateisti, deisti, Yahudi'yi, Hıristiyan'ı, Brahmanist'i, paganisti, rasyonalisti, Şintoist'i, faşisti, komünisti, Müslüman'ı yaratan aynı yaratıcıdır. Hayvana tapan da güneşe tapan da aynı Allah'a iman ediyor aslında. Kimi onu yanlış tanıdı, kimi tanrısını kendine benzetti. Problem yaratılanda, yaratanda değil.
İnançsız birinin az bir
küfürle ebedi olarak cehennemde kalması adaletsizlik
değil mi?
İman ile ilgili inançsızlığın bedeli ağırdır. İnanç zafiyeti ile günah zafiyetini ayırmak lazım. Zira günahlar Allah'ın kudretini sorgulamaktan dolayı değil, zafiyetten dolayı işlenmektedir. Zaten şeytanı iblis hâline getiren husus da Allah'ın iradesini kabul etmemekten dolayıdır. Yoksa günah işlemesinden dolayı değildir. Hz. Âdem (AS), günah olan "yasaklanan meyve"yi yedi diye dinden çıkarılmadı, cennetten çıkarıldı. İblis ise Allah'ın otoritesini tartıştığı için dinden çıktı. Biri otoriteyi kabul etmedi, diğeri ise belirlenen çizgide amelinden sorgulandı. Şeytan bu hâlinden döner, tövbe eder olsaydı belki iblis olmayacaktı. İnançsızın kötü amelinin uzun veya kısa süreli olmasından önce kime karşı işlediği önemlidir. Kişi bütün ömrü boyunca küçük günahlar işler, günahkâr olur. Kişi bir cümlede yaratıcıyı inkâr eder, dinden çıkar. Kişi bir cinayet işler. Bu cinayeti bir dakikada işler ama 40 yıl veya ömür boyu hapis cezası alır. Şimdi bu kişi "Ben bir dakikada cinayeti işledim, cezamın da bir dakikada olması gerekir" diyebilir mi?
Yaratan bir ama neden bu
kadar farklı din, inanç var?
Bu şuna benziyor: Bir trafik kazası oldu. On kişi bu kazayı izledi. Şahit oldu. Bunlara "Bana kazayı anlatın" desek, her biri farklı açıdan anlatır. Hepsi aynı olayı görmesine rağmen farklı detaya takılırlar. Meşhur fil metaforu gibi. Görme engellilere, "File dokunun, sonra fili tarif edin" denildiği zaman kimi fili hortuma, kimi kulağa, kimi sütuna benzetir. Dokunduğu yeri tarif eder. Ancak fili tam gören doğru tarif eder. İnsanın yaratıcıyı eksik veya doğru tarifi de buna benzer. İnsanoğlu kendine yapay bir tanrı oluşturdu, tanrıya sınır koydu, kendi hevasını ilahlaştırdı. Kendine uygun bir tanrı edindi. Allah insanlara peygamber yoluyla konuştuğunda aynı şeyleri söyledi ama insanoğlu bu kurallardan hoşlanmadığını değiştirdi.