Yüce Allah Kâbe'yi ibadette yönelinecek bir merkez olarak yaptırıyor. Kâbe'ye giden ziyaretçiler, oradaki Hacer-i Esved'e dokunur. Bu dokunuş Rabbanidir, ruhu rahatlatır, hissettirir, doyurur. Hacer-i (taş) Esved'in (siyah); yani oradaki taşın siyah bir taş olduğu biliniyor. Sadece taş. Elbette orada insanı affettirecek şey, taşın kendisi değil, orada Allah'a yönelen niyetlerdir.
Dokunmak! Namazda yere dokunmak, zekâtta fakire dokunmak, iyi sözde dile dokunmak, temiz niyette kalbe dokunmak, oruçta fakire dokunmak, ahirette imanda gaybe dokunmak.
O halde kırık yüreklere dokunun. Çünkü son zamanlarda kendini yetim, öksüz hisseden çok. Koca insanlar, dokunulmayı bekliyor. Bu normaldir de.
O halde; bugünlerde şunları yapın:
İnsanlarla diyaloga girin. Konuşun.
Selamı yayın. Hz. Peygamber (s.a.v.) 'selamı yay' buyuruyor.
İnsanları ziyaret edin.
İnsanlara tebessüm edin. Gülümseyin.
Allah'ın dininin yanında durmayı öğütleyin.
Seni, insan olduğun için seviyorum deyin.
İnsanlara küçük de olsa hediye verin. Hediyeleşin.
Yaşlılara mutlaka uğrayın. Ellerini öpün. Dualarını alın. Yaşlılar ömrünüzü bereketlendirir.
Vakit buldukça farklı camilerde namaz kılın.
Sakin konuşun. En sert olduğunuzda bile asla küfür ve hakaret cümlesi kullanmayın.
Telaşlanmayın. Dinin sahibi Yüce Allah'tır. Din yerde kalmaz. Dine saldıran dünyasında da, ahiretinde de rezil olmaya mahkûmdur.
Aleyhinizde konuşan kötü insanları Allah'a bırakın. İntikam alıcı olmayın. Allah'a bıraktığınız davanın sahibi Allah'tır. Kendinizin hesabını yaptığınız davanın sahibi ise sizsiniz.
En muhalif olanınıza bile zaman ayırın.
Kalbinize bakın. Samimi iseniz, yola devam edin.
İnsanları kıskanmayın. Onun bir hasleti varsa onu ona Allah vermiştir.
Bir işi sizden daha iyi yapacak olan varsa, onu kendi önünüze alın. Bu erdemi gösterin. Zira dünya sana da, ona da kalmaz.
Hiçbir zaman tahakküm edici gibi durmayın. Niyetiniz çok iyi de olsa, size kötülük edenler sizin bu halinizi kullanır.
Vaktinizin çoğunu dostlarınızla geçirmeyin. Hiç dost olmadıklarınızla dost olun. En azından deneyin.
Peygamberler, babalar ve evlatlar
Kuran'da geçen kıssalar -hikâyeler- önemli mesajlar taşır. Zaten Kurani kıssalarda gaye ders vermektir. İz bırakmaktır.
Bu kıssalar içinde peygamberler ve çocukları veya babaları önemli yer tutar.
Bu yazımızda Hz. İbrahim'in iki sınavından bahsedeyim.
Hz. İbrahim'in bir evlat olarak babasıyla olan diyalogu dikkat çekicidir:
Bir vakit İbrahim babasına şöyle demişti;
- Babacığım duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niye tapasın?
- Babacığım hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyleyse bana uy ki, seni doğru yola götüreyim.
- Babacığım! Şeytana tapma. Kuşkusuz şeytan Rahman'a (olan) baş kaldırmıştır.
- Babacığım! Gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum.
İşte o zaman şeytanın arkadaşı olursun. (Meryem, 42-45)
Hz. İbrahim'e babasının cevabı şöyle oldu: (Babası İbrahim'e) dedi ki;
- 'Sen, benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun. Eğer vazgeçmezsen andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur. (Meryem, 46)
Bunun üzerine Hz. İbrahim babasına şöyle dedi:
- İbrahim (babasına) selam sana. Selamette ol. Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Çünkü o bana çok lütufkârdır. (Meryem, 47)
Bu bir evlat olarak Hz. İbrahim'in babasıyla mücadelesiydi. Put yapıcısı olan Hz. İbrahim'in babası iman etmedi. Oğlunu anlamadı. Boyun eğmedi.
***
Ama Hz. İbrahim'in bu duruşu, evladında yankı buldu. Hz. İbrahim rüyasında Hz. İsmail'i kurban ettiğini gördü. Bu rüya tekrarlanınca Hz. İbrahim bu durumu 6 -10 yaş civarında olan evladına açtı. Kuran-ı Kerim bir peygamberin (ve elbette bir babanın) bu çetin sınavını şöyle anlatıyor: (İsmail) Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince 'Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin?' dedi. O (İsmail) da cevaben:
- Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi. (Saffat102)
Babasına gönülden, içten, yumuşak, temiz bir üslupla gerçeği gösteren Hz. İbrahim sonuç alamadı. Ama karşılığında itaatkâr ve tertemiz bir nesille müjdelenen bir oğula, Hz. İsmail'e kavuştu.
Bu her baba ve her evlat için ders verici değil mi? Evlatlarımızı ve büyüklerimizi yanlışlarından vazgeçirirken işte bu üslubu kullanmak zorundayız.
Kıyamet gününde kabrinden ilk çıkacak
Hz. Peygamber (s.a.v.) kıyamet gününün dehşetini anlatırken bir ara şöyle der: Kıyamet gününde insanlar diriltildiği zaman, kabrinden ilk çıkacak ben olacağım. Onlar Rabbinin huzuruna geldiklerinde, komutanları ben olacağım. Susup beklediklerinde (Allah'ın müsaade etmesiyle) onlar adına ben konuşacağım. Kurtulmaktan ümitlerini yitirdikleri zaman, onlara ben müjde vereceğim. Hamd (kerem, cömertlik) sancağı benim elimde olacak.
Rabbimin katında Adem oğlunun en değerlisi ben olacağım. Bunu övünmek için söylemiyorum.
(Tirmizi, Menakıb, 3616; Darimi, Mukaddime, 8/49)
Yüce Rabbimiz o çetin ve zor günde Efendimizin şefaatinden bizi mahrum etmesin. Elbette Yüce Rabbimizin izniyle olan bu şefaate büyük günah işleyen müminler de nail olacaklardır.