İnsanları değerlendirme ölçülerimiz sağlam değil. Neye göre üstün ve iyi insan; neye göre itibarsız insan dediğimiz belli değil.
Dinimize göre üstünlük kriteri 'Takva'dır. (Hucurat, 13) Takva ise günahtan sakınma, Allah'ı her işte esas almak şuurudur. Nitekim şöyle kayda bağlanıyor bu kural:
'Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Gerçekten Allah katında sizin en değerliniz, O'ndan en çok sakınan (takva üzere) olanınızdır. Hiç şüphesiz Allah alim ve haberdardır." (Hucurat 13)
Denilir ki bu ayet bir köle ile Hz. Peygamber (s.a.v.) arasında geçen bir olay üzerine inmiştir. Vahidi bunu şöyle anlatıyor: "Hz. Peygamber bir gün Medine'deki çarşıya uğradı. Orada bir köle satılıyordu. (İslam köleciliği kademeli olarak kaldırmak için bazı suç ve günahların kefareti olarak köle satın alıp azat etme yöntemini getirdi. Zira kölecilik güçlü bir sektördü ve mücadele etmeyi gerektiriyordu.)
Köle satılırken şöyle bağırıyordu: Beni satın alacaktan bir isteğim var. Bir şartım var. Alıcılardan biri sordu. Şartın ne? Köle şöyle cevap verdi: 'Beni satın alacak kişi, benim Hz. Peygamber'in ardında namaz kılmama engel olmayacak.'
Adam da bu şartı kabul etti ve köleyi satın aldı. Köle gerçekten de 5 vakit namazı Hz. Peygamber'in ardında kılıyordu. Efendimiz de onu görüyor ve seviniyordu. Bir gün köleyi göremedi. Sahibine sordu. Kölen nerede? Adam şöyle dedi: Köle humma hastalığına yakalandı.
Hz. Peygamber bunu duyunca arkadaşlarına; Kalkın köleyi ziyarete gidelim buyurdu. Hep beraber gittiler. Halini sordu. İlgilendi. Aradan birkaç gün daha geçince efendimiz kölenin sahibine yine sordu. Kölenin sağlığı nasıl diye. Adam, ölümü yakındır cevabını verdi.
Efendimiz yine kölenin evine gitti. O esnada köle son nefesini veriyordu. Efendimiz (s.a.v.) kölenin her şeyiyle ilgilendi. Köle vefat edince hazırlanmasını techizini, kefenlenmesini, yıkanmasını üstlendi. Hatta mezarını kazdırdı ve gömülünceye kadar yanından ayrılmadı.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) arkadaşları bu durumu garipsediler. Hatta ensar (Medineli Müslümanlar) şöyle dedi: Biz evimizi, barkımızı Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Mekke'den gelen muhacirlere ayırdık. Malımız, mülkümüz ile Peygamber'e (s.a.v.) yardım ettik. Destek olduk. Ama o bir Habeşli köleyi bize tercih etti.
Mekkeli muhacirler şöyle dediler. Biz dinimizden ötürü varlığımızı, malımızı, mülkümüzü, ailemizi terk edip Medine'ye geldik. Ama Hz. Peygamber bir köleyi bize tercih etti. Bunun üzerine "Gerçekten Allah katında sizin en değerliniz, O'ndan en çok takva üzere olanınızdır" ayeti indi (Vahdi, s: 280-281).
Yüce Allah bir kölenin, Mekke ve Medine'nin asilzadelerinden daha aşağı olmadığını haber veriyordu. İnsan ayırmayan, insanı köleleştirmeyen, insanı aşağılamamayı emreden, insanı yücelten bu ayetin 'ey iman edenler' değil de, 'ey insanlar' diye başlaması da Kuran'ın beynelmilel ufkuna işaret ediyor.
Siz insanı neye göre önemsiyorsunuz? Herkes bu sorunun cevabını kendi vermelidir.
***
İMAN EDENLER ZANDAN SAKININ
Hucurat suresinin çarpıcı uyarılarından birisidir bu ayet: 'Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın (kesin bilgiye dayanmayan) bir kısmı günahtır.Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir. Çok merhamet edendir." (Hucurat, 12)
***
DİNİM İÇİN NEDEN EZİYET DUYMUYORUM?
Bazen inancımızdan, imanımızdan ötürü saldırıya uğradığımızda feveran eder, isyan başlatırız. Bu çirkin ve çirkef kişiler neden bizimle uğraşıyor diye hayıflanırız.
Aslında bu his, dine göre eksikliğimizi gösterir. Çünkü imansız veya küfür ehli olan kişilerin veya art niyetli Müslümanların -dine aidiyetlerini ilan etseler de- verdiği rahatsızlık saldırıya uğrayan kişinin imani kemalini gösterir.
Hz. Ömer anlatıyor: Müslüman olduğum gün, şöyle düşündüm. Benden başka bütün iman eden Müslümanlar Allah yolunda işkence görüyorlar. Ben ise keyif sürüyorum. Kimse bana ilişmiyor. Ben de gidip bunlara bulaşayım dedim. Hatta dedim ki; en büyük İslam düşmanı kim ise gidip imanımı ona ilan edeyim. Kalktım ve Ebu Cehil'e gittim.
Kapıyı çaldım. Ebu Cehil kapıyı açtı ve şöyle dedi: Hoş geldin kız kardeşimin oğlu. Ne haber getirdin? Ben de şöyle dedim: "Buraya sana şunu iletmeye geldim. Benden sonra Allah'a ve O'nun Resulüne iman ettiğimi söylüyorum."
Ebu Cehil'in yüzü sapsarı oldu. Bana ancak şunu söyleyebildi. 'Senin de getirdiğin haberin de Allah belasını versin.' Kapıyı yüzüme çarptı, bir şey yapamadı. Daha sonra dayım Velid bin Mugire'ye gittim. Sonra sırayla bütün müşrik liderlere gittim. Tek tek. Bana aman sakın putları terk etme dediler. Ben de 'Müslüman oldum bile' cevabını verdim. Meydan okuduklarım sadece kapıyı kapatmakla yetindiler. Maalesef diğer Müslümanlara yaptıklarını bana yapabilme cesaretini gösteremediler. Ben de dinimden ötürü saldırı görmüyorum diye üzülüyordum.
***
RAMAZAN YAKLAŞTIKÇA ŞEYTANLAR ÇOĞALIR
Hadiste 'ramazan gelince şeytanlar zincirlenir' buyrulur. Ancak şeytanların dünyadaki yardımcıları ise azgınlaşırlar. Onun içindir ki 'İnsan ve cinlerden olan şeytanların şerrinden Allah'a sığınırım' denilmiştir. İki ayaklı şeytanların şerrinden Allah'a sığınırız. Ramazan gelince yalanlar, tahrikler, gıybet, suizan, haset, düşmanlık, Allah'a isyan, haram, şer, şikak, fitne ve nifak ehli sokağa salınır. Rabbim hepinizi, hepimizi, ülkemizi bu şer odakların şerrinden bizi korusun. Amin.