Dilin ikiyüzlülüğü, bunu eskiler münafıklığın işareti saymışlar. Güçlü olan,  	maddi imkanları bulunan, siyasi imkanı fazla olan insanların etrafında bu  	türden insanlar daha çoktur. Hz. Ömer'in oğluna diyorlar ki:  	"İdarecilerimizin yanına geldiğimizde başka, dışarıda başka konuşuyoruz.  	Günaha girer miyiz" Hz. Ömer'in oğlu; "Biz Peygamberimizin zamanında bunu  	münafıklık sayardık" cevabını veriyor.
 	-  Kötülüğü emretmek, iyilikten sakındırmak
 	Kuran-ı Kerim bunu münafıkların alameti sayıyor. (Tevbe, 67) Halbuki iyiliği  	emretmek, kötülükten sakındırmak dinin farz kıldığı işlerdendir. Bazı  	insanların şahsi beklenti veya yatırım için kötülükleri veya şer olan  	şeyleri reklam ettiğini görüyoruz. Bundan sakınmak gerekir. İyi ve güzel  	olanı öne çıkarmak hem dini hem vicdani bir sorumluluktur. 
 	Hz. Peygamber (s.a.v) eski milletlerin kötülüğe seyirci kaldıkları için  	helak olduklarını anlatıyor. Bunu duyan sahabeden biri soruyor. İçlerinde  	iyi insanlar olduğu halde mi helak oldular? Hz. Peygamber ‘evet' cevabını  	veriyor. Gerekçesini ise şöyle belirliyor. "İyiler kötülere sessiz kaldılar.  	Allah'a isyana seyirci oldular. İyiliğe teşviki önemsemediler. Böylece helak  	oldular." 
 	-  Ağır ve çirkin söz 
 	Muhatabımız kim olursa olsun, ağır ve çirkin sözü hak etmemektedir. Yumuşak  	ve dengeli söz ibadettir. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Cennette öyle köşkler var  	ki, dışından içi görülür." Arkadaşları sorarlar: Bu köşkler kimin için?  	Peygamberimiz şöyle cevap verir: "Güzel söz söylene, fakirlere yardım edene,  	insanlar uykuda iken kalkıp namaz kılana ve güler yüzlü olana."
 	Size karşı çirkin söz söyleyene aynı ağırlıkta cevap vermemek nefsinize ağır  	gelir. İslam bu nefis imtihanını başarmamızı istiyor.
 	-  Başkasına laf atmak 
 	Bazen hiçbir gereği yokken konuşulan bir insan hakkında karalayıcı sözler  	söyleriz. Sanki başkasının övülmesi bizi rahatsız eder. Herkeste bir kusur  	olsun isteriz. Herkes lekelensin de, bir ben temiz kalayım deriz. Bu elbette  	sağlıklı olmayan bir ruh halidir.
 	-  Beddua etmek 
 	Kızdığımıza, kendimize, çocuklarımıza beddua etmek sonuçta bizleri üzebilir.  	Hz. Peygamber (s.a.v.) "Çocuklarınıza ve kendinize beddua etmeyin. Olur da  	kabul edilecek zamana denk gelir de çok üzülürsünüz" buyurur.
 	Başka bir seferinde de: "İki kişinin duası ile Allah arasında perde olmaz"  	İkazını yapar. Kızdığımıza da; lanet olsun, yok olsun, başına bela gelsin,  	elleri kurusun gibi çirkin sözler dememeliyiz.Zira bu beddualar dönüp  	bizlere geri dönebilir. Ağzımızdan böyle bir söz çıktığında hemen tövbe  	etmek gerekir.
 	-  Zalime sözle destek vermek
 	Zalim bir insana sözü ve eylemleriyle destek veren onun zulmüne ortak olur.  	Bazen, güçlü ve belalı birinin şerrinden korunmak için ona yumuşak söz  	söyleriz. Bununla onun kötülüğünden güvende olmayı hedefleriz. Bazı İslam  	alimleri, zalimin eylemine destek mahiyetteki bu tavrın, kişiyi şirke kadar  	götürebileceğini söylerler. Zalim övülmez. İnkarcı övülmez. İnsanların  	hakkını yiyen övülmez. Gaddar övülmez. Belki tam aksine uygun sözlerle ikaz  	edilir, irşat edilir.
 	-  Tehdit etmek, korkutmak
 	Hz. Peygamber (s.a.v.) "Bir mümini silahla ürküten bizden değildir" buyurur.  	Tehdit, şantaj, korkutmak, zorlamak, bunları sözle ifade etmek veya eyleme  	çevirmek haram kılınmıştır. Peygamberimiz bir mümini haksız yere ürkütenin  	kıyametin dehşetinden güvende olmayacağını hatırlatır.
 	-  Üçüncü biri varken iki kişinin gizli konuşması
 	Peygamberimiz bunu hoş görmüyor. Bu durum üçüncü kişiyi üzer, endişeye ve  	güvensizliğe iter. Acaba hakkımda bir şeyler mi planlanıyor veya bunlar bana  	güvenmiyorlar mı gibi şüpheler doğurabilir. Dikkat edilirse, Hz. Peygamber,  	bizim hayatın rutin akışındaki birçok alışkanlığımızı dinin onaylamayacağı  	davranışlar olarak niteliyor. Bizim Müslümanlığımız maalesef bu denli  	şaibeli ve problemlidir.
 	-  Gereksiz övgü
 	Alimler bunu da dilin belalarından sayarlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) "Sizi  	yüzünüze karşı övene toprak serpin" derlerken hak edilmeyen övgünün fitneye  	sebep olduğuna işaret ediyor. Yalan övgü yalan şahitlik sayılır. Ancak hak  	eden ve hayırlı iş yapan kişiyi övmek bu standardın dışındadır.
 	Dilin afetleri elbette bunlarla sınırlı değildir. Allah'ın hoşlanmayacağı,  	başkasını rahatsız edecek, kamu vicdanını yaralayacak, kulağı tırmalayacak  	her söz fitne sayılır. Söz önemlidir elbette ama sözün sahibi de bir o kadar  	önemlidir. Çünkü bir insandan sürekli olarak kötü ve çirkin söz çıkıyorsa o  	kişinin iç aleminde, kalbinde bir sıkıntı vardır demektir. Söz ve yüz, ruhun  	aynasıdır.
 	Önemli bir nokta da çirkin söz söyleyen ve sonra özrünü beyan eden, sözünü  	geri alan ve hata ettim diyen kişinin affedilip affedilmemesi meselesidir.  	Bence insanların samimi bir dille yaptığı özür kabul edilmeli hatası sürekli  	yüzüne vurulmamalıdır. Affetmek, affedilene yeni bir sayfa açma şansı  	verilirken, affedeni de yüceltir.
 	Son sözü Hz. Mevlana'ya bırakalım: "Dün şeyh, elinde bir mum, şehri  	dolaşıyor ve diyordu. Artık hayvanattan canım sıkıldı, insan istiyorum. Bu  	tembel, lapacı yoldaşlardan bıktım, usandım." 
 	Dedim ki: Biz aramışız, ama bulunmuyor. Dedi ki: Ben de bulunmayanı  	istiyorum.
SORALIM ÖĞRENELİM
 	-  At eti yenen bazı ülkeler varmış. İslam'a göre bunun hükmü nedir? 
 	(İsmail Uçan / Van)
 	Bazı mezhep imamlarına göre at eti yenebilir. Bu içtihadi bir konudur. Çünkü  	bu konuda Kur'an-ı Kerim'de açık bir hüküm yoktur. Şafii, Ahmed bin Hanbel,  	Ebu Yusuf ve Muhammed'e (Hanefi fakihleri) göre at eti yenebilir. İmam Malik  	mekruh olduğunu söyler. Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife'ye göre ise  	haramdır. Ancak sığır, koyun türü hayvanlar bulunamadığında at eti tercih  	edilebilir.
 	-  Hz. Peygamber (s.a.v.)'in babası ve annesinin dini açıdan durumu nedir? 	
 	(Ertan Tanır / Muğla)
 	Hz. Peygamber (s.a.v.)'in baba ve annesinin durumu inanç konularımız  	arasında yer almaz. Bu konuda bazı rivayetler olmakla beraber, bu  	rivayetlerin yoruma ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Ancak özetle şunu  	diyebilirim. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in baba ve annesi İslam gelmeden önce  	vefat etmişlerdir. Hz. İbrahim'in hanif dinine mensup olduklarına  	inanıyorum. Bunun en en büyük delili, hayat tarzlarıdır. Onların tevhid ehli  	olmadıkları şeklindeki yorumların neye ve kime faydası olabilir?
 	- Çocuklarımıza isim verirken nelere dikkat etmeliyiz? 
 	(Evren Çemen / İstanbul)
 	Babanın evladına karşı vazifelerinden birisi de onlara güzel ve anlamlı isim  	vermesidir. Peygamberimiz: "Kıyamet günü siz kendi isminizle ve  	babalarınızın ismiyle çağrılacaksınız. Çocuklarınıza güzel isim veriniz"  	buyurmuştur. Bu nedenle İslami örfte yeri olan ve yadırganmayacak isim  	olması tercih edilir. İsimlerin mutlaka Arapça olması veya Kuran-ı Kerim'de  	geçmesi gerekmemektedir.