Ölüm ruhun bedeni terk etmesidir. Ruh, dünya hayatı ile kıyametten sonra gerçekleşecek mahşer arasındaki bir konumda bekler. Biz buna kabir-berzah âlemi deriz.
Bedeni terk eden ruh, kabir dediğimiz âlemde, bedeniyle keyfiyetini çok bilemediğimiz bir şekilde irtibatlı olarak ahiret (kıyamet, yeniden diriliş ve hesaba çekiliş ve mahşere sevk ile cennet veya cehennem) âlemini bekler.
Peki, ruh ve beden bu bekleyişte azap veya nimet görür mü? Veya her ruh ve her beden aynı statüye mi tabi tutulur? Mesela kâfir -inkârcının- ruhu ile bir peygamberin ruhu aynı mıdır?
Şöyle derler; vay başımıza gelene! (Eyvah eyvah) bizi kabrimizden kim kaldırdı. Bu Rahman'ın vaat ettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler, derler. (Yasin, 52) Korku ve hasret bir kısım dirileri sarmalayacak. Kabirdeki halleri arayacaklar.
Bazen yıllarca dünyada yaşayanlar da ahirette kaç yıl kaldıysa diye sorulduğunda 'bir gün veya daha az' diyecektir. (Müminun, 113) Zaman izafi olacak ahiret ölçeğine göre göreli - rölatif olacak. (Rum, 55, 56) Kimi kabirden kalkarken azaptan dolayı süreyi az, kimi uzun görecek. Ahiretin azabının çetinliğine göre azımsayacak kabirdeki halini. Kimi uzun görecek.
Mümin ise, ahiretteki hayata göre kabirdeki rahatı uzun görecek. Nimette olsa bile. Veya tam zıttı.