Dini Allah'a has kılıp iman etmek cennetin anahtarıdır. Onun için iman, ibadetten önce gelir.
Tek başına iman (Allah'a ve Hz. Peygamber'e (s.a.v.) iman) kişiyi günahlarına rağmen cennete götürebilir.
Günahını, kusurlarını dilerse Allah affeder.
Ama tek başına ibadet (imanda problem olunca) kişiyi kurtuluşa, cennete de götürmez.
İbadet elbette önemli. Ama iman olmayınca hiçbir anlam taşımaz.
Bizler bu nedenle de Müslüman olacak insana önce iman esaslarını anlatırız.
Daha sonra ibadeti açıklarız. İhlas, samimiyet, takva olmadıkça imanın bir kıymeti de olmaz. Sabaha kadar ibadet yapan biri, Hz. Muhammed'i (s.a.v.), ahireti, kaderi inkâr ederse imanını yitirir. Ameli boşa düşer. Heba olur.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanında sabahtan akşama kadar ibadet eden bir kadından bahsedilince efendimizin sorduğu soru dikkat çeker 'Onun insanlarla işi nasıldı. Muamelesi nasıldı. Dikkat ederseniz; ibadeti nasıldı' diye sormuyor: komşu ilişkisini, yol arkadaşlığını, alışverişini sorguluyor.
İyilik nedir, kötülük nedir diye sorana elini kalbine koyup; bir şey yaptığında burası iyiyse-kalbin mutmain ise o iş iyidir; burası o işi reddediyorsa o kötüdür, der. Kibir, haset, büyüklenme duygusu, şımarıklık, yoldan çıkma, geldiği yeri unutma, insanları küçük görme gibi manevi hastalıklar samimiyet, ihlas ve takvayı öldürür.
Riya, gösteriş, insani ilişkilerde samimiyetsizlik, göz açıklığı, başkasını aldatma, ticarette sahtekârlık takva, ihlas ve samimiyeti yok eder.
Tevazu, samimiyet, takva ve ihlas zor kazanılan bir nimettir. Kendisinde bu özellikler olan kişi mutlaka Allah'ın emanıyla korunma altına alınır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Miraç'a çıkarırken Yüce Allah'ın peygamberimize uygun gördüğü sıfat 'kul' idi. (İsra, 1) En Yüce makama O'nu götüren sıfat kulluktu.
Mekke'yi fethederken şehre girdiğinde başını devesinin boynuna kadar indirip secde etmesini sağlayan da bu tevazu idi.
Gençliğin, sağlığın, makamın, paran, dostların, hayatın, varlığın bunların hepsi günün birinde yok olup gidecektir. Allah'ın tutturduğu defter ise; iman, samimiyet, ihlas, takva ve bu ölçeklere bağlı ibadetin kalıcı olacaktır. Zira salim bir kalple Allah'a gelenin gelişi kabul olur. (Şuara, 89)
Onun için takvayı sorana Efendimiz (s.a.v.) göğsünü gösterdi. Takva burada, takva burada buyurdu. Görülmez yaşanır.
Hissedilir. Hayata siner. Bu iş iddia ile olmaz.
Son söz: Samimiyeti ölçecek bir terazi var mı diye aklınıza gelebilir. Evet var. Bunun cevabını Efendimiz veriyor:
'Sizden biri beni (Hz. Muhammed'i (s.a.v.) kendinden çok sevmedikçe iman etmiş olamaz. (Buhari, Müslim) Kıyamete ne hazırladın, diye sorar. Adam ben Allah'ı ve Resulünü seviyorum deyince.
Sevdiğinle beraber olacaksın buyurdu.
***
Bu yüz yalancı yüzü olamaz
Abdullah bin Selam Medineli Yahudi bilginlerinin en öndekilerinden, Yahudi cemaatinin de en saygın üyelerindendi.
Şöyle anlatıyor: Biz son Peygamber'i bekliyorduk. O'nun İsrailoğullarından geleceğini sanıyorduk. Bir gün Hz.
Peygamber'i (s.a.v.) duydum. O'nun hakkında anlatılanlara kulak kabarttım.
Vallahi, okuduğum ve bildiğim bilgilere uyuyordu. Ancak Hz. Harun'un neslinden olmayınca tereddüt ediyordum.
Yahudiler sırf bundan ötürü O'na düşmanlık ediyorlardı. Nihayet Medine'ye geldiğini duydum. Müthiş heyecanlandım.
Bu kişiyi yakından göreyim istedim.
O anın heyecanından 'Allahu Ekber' demişim. Halam bunu duyunca bana kızdı. "Vallahi sen, Musa'nın geldiğini duysaydın bu kadar sevinmezdin" dedi.
Ben de dedim ki; Hala!
O Musa gibi bir peygamberdir.
Halam, kıyametin peygamberi o mu dedi? Evet dedim.
Dayanamadı. O'nu yakından göreyim dedim. Uzaktan O'nu seyrettim. Onu ilk gördüğümde, yüzünün güzellik ve nuruna bakıp şöyle dedim: Vallahi bu yüz, bir yalancının yüzü olamaz.
Yanaştım. Ne konuşuyor bakayım dedim: İlk cümleleri şöyleydi:
'Selamı yayın, aç kimseleri doyurun, akrabalık bağını devam ettirin, yakın akrabaları ziyaret edin. İnsanlar uykudayken namaz kılın. Böylece cennete selametle girin. Beni görünce bana şöyle seslendi:
'Sen Medineli alim Abdullah bin Selam değil misin? Evet dedim. Ey Abdullah!
Tevrat'ta benim özelliklerimi okumadın mı?
Evet okudum dedim. Ona:
Allah'ın sıfatlarını anlat dedim.
Bana İhlas Suresi'ni okudu ve ben Müslüman oldum.
Kalbi öldüren 4 şey
Dört özellik kalbin öldüğüne işarettir.
1- Yaşarmayan göz.
2- Katı olan kalp.
3- Aşırı hırs.
4- Sonsuza uzanan beklentiler.
***
İmanın şartları nelerdir?
Aslında Allah'ın birliğine ve Kur'an-ı Kerim'deki bütün ayetlerin Allah tarafından Hz. Muhammed'e (s.a.v.) indiğine inanmak imanın temel şartıdır. Kelime-i Şehadet'in özü budur.
Bu esasa göre iman edilmesi gereken 6 temel esas şunlardır:
Allah'ın birliğine iman etmek. (Birdir, eşi, benzeri yoktur.)
Peygamberlere iman etmek. (Bütün peygamberler Allah'ın sadık elçileridir. Son peygamber Hz. Muhammed'dir).
Meleklere iman.
Kitaplara iman (Son ve değişmez vahiy Kur'an-ı Kerim'dir.)
Ahiret hayatına iman. (Ölmek, kabir azabı, kabir suali, yeniden dirilme, hesap, cennet, cehennem, sırat köprüsü, Kevser havuzu, terazi haktır)
Kaderi hayır ve şerri hepsini Allah yaratır.
(Allah hayır gibi şerri de yaratandır. Ancak imtihan gereği şerri yaratsa da şerrin işlenmesini yasaklar.)
***
Hz. Peygamber'i (s.a.v.) ağlatan ayet
Ibn Mesud (r.a.) diyor ki; "Bir gün Hz.
Peygamber (s.a.v.) bana şöyle buyurdu: Bana Kur'an oku!
Ben kendisine; ey Allah'ın elçisi Kur'an size inmişken ben mi size okuyayım.
O (s.a.v.) şöyle buyurdu: Ben Kur'an dinlemeyi seviyorum. Ben de bunun üzerine O'na Kur'an okumaya başladım. Nihayet mahşer âlemindeki hesaplaşmayı anlatan şu ayete geldim:
Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine şahit yaptığımız zaman bakalım onların hali nice olacak. (Nisa, 41) Bu ayeti okuduğumda Efendimiz'in (s.a.v.) "Şimdilik yeter" dediğini duydum. Başımı kaldırıp kendisine baktım. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ıslatmıştı.
Mahşerin ağırlığı, o çetin günün zorluğu ve dehşeti Hz. Resulullah'ı (s.a.v.) bu kadar ağlatıyorken, bizlerin bunca ayetlere ilgisiz kalmamız aymazlığımız aslında halimizi anlatmaya yeterlidir.
***
Her gün okunacak dualar
Allah'ım! Ağlamayan gözden, korkmayan kalpten, kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.
***Allah'ım nimetini sona erdirmeden verdiğin sağlığı bozmadan, azabını aniden indirmeden ve öfkelenmeden senin rahmetine sığınırım. ***Ey kalpleri evirip-çeviren Allah'ım. Kalplerimizi sana itaate çevir. ***Allah'ım senden hidayet, takva, iffet ve zenginlik isterim. ***Allah'ım belanın üstüme çökmesinden, sıkıntıyı aşamamaktan, kaderin kötü haline rast gelmekten sana sığınırım. Düşmanlarımın aleyhime sevinmelerinden sana sığınırım. Her türlü şerden sana sığınırım. ***Allah'ım! Sana adanmamış bedenden, senin özleminle ürpermeyen kalpten, ağlamayan gözden sana sığınırım. ***Allah'ım. Bize verdiğin nimeti artır. Onu azaltma.
Bizi zayıf, güçsüz, dayanaksız, ümitsiz bırakma. ***Bize kereminden lütuf indir. Bizi rahmet ve merhametinden mahrum bırakma. Bizi sev ve başkasını bize tercih etme. ***Allah'ım. Hatalarımı ve cehaletimi gider. İsrafımı, ciddi ve şakalarımı, bilip bilmeden yaptığım hataları gider. Kötü amelimi affet. ***Allah'ım geride bıraktığım, ileride işleyeceğim, gizlediğim, gizleyemediğim her günahımı affet. Senin her şeye gücün yeter. ***Allah'ım! Kalbimi münafıklıktan koru. Amelimi gösterişten koru.
Dilimi yalandan koru. Gözümü ihanetten koru. Sen, gözlerin yanlış ve günah bakışını ve kalplerde gizli olan her şeyi en iyi bilensin. ***Allah'ım; Şeytanın dürtmesinden, zarar vermesinden sana sığınırım.
Şeytanların yanımda bulunmalarından sana sığınırım. ***Bismillahirrahmanirrahim Rabbimiz! Bize ve imanla bizi gelmiş kardeşlerimize mağfiret buyur. Bizim gönüllerimizde iman etmiş olanlara karşı kine müsaade etme. Ey Rabbimiz. Şüphesiz sen Rauf ve Rahimsin. *** Bismillah! Allah'ım beni sen yarattın. Beni sen hidayete erdirdin.
Beni sen yediriyorsun.
Beni sen içiriyorsun. Beni sen öldüreceksin. Ve beni sen dirilteceksin.